suçlu kimlerdir?

 https://bilgelikyazilari.blogspot.com/2024/10/kapitalizmin-alt-sistemleri.html?m=1


" milletvekillerine %60 zam bir gece sabaha karşı 03'de 1 dakikalık oylamayla tüm partilerin ve milletvekillerinin hep birlikte ittifak halinde onaylaması ile yapılıyorken, emekli ve asgari ücretliye %20 zam 2 ay boyunca 15 toplantı ile görüşülüyorsa, ESAS SORUN; 60 milyonluk SEÇMEN KİTLESİDİR...!!!

Kapitalizm israfunluğunun ve firavunluğunun sahte aldatıcı demokrasi/burjuva despotizmi seçimlerine katılarak bu düzene meşruiyet ve onaylama sunan 60 milyon seçmen kitlesi, içinde yaşadıkları bu zalimane deccali düzeni onaylayan ve kendilerine bu zulmün yapılmasını destekleyen esas suçlulardır...!!! "


Halkın Suskunluğu ve Zulmün Meşruiyeti 


Tarihin sayfalarında, zulmün yalnızca zalimlerden değil, suskun bir halktan beslendiği çok kez görülmüştür. Adalet terazisinin ağır bastığı yer, yalnızca güç sahiplerinin değil, bu güce boyun eğenlerin de katkısıyla şekillenir. "Bir toplumda zulüm hüküm sürüyorsa, yalnızca zalimler değil, buna sessiz kalanlar da suçludur," diyor Einstein. Ve Mevlânâ şöyle sesleniyor: "Zulme rıza göstermek, zulmün ortağı olmaktır." Bu sözler, seçmen kitlesinin kendi yaşam koşullarını nasıl belirlediğini anlamamız için önemli birer rehberdir. 


Psikolojik Perspektif: Konfor Alanında Uyuyanlar 


İnsan, çoğu zaman konfor alanını korumak adına hareketsiz kalmayı tercih eder. Psikolojide buna “öğrenilmiş çaresizlik” denir. Bu durum, bireylerin kötü koşullara boyun eğmesine yol açar. Oysa "Değişim, rahatsızlıktan doğar," der Carl Jung. Kierkegaard ise şu uyarıda bulunur: "Hareketsizlik, insanın ruhunu kemiren en büyük tehlikedir." Seçmenler, seçimlerin yalnızca bir formaliteden ibaret olduğunu düşündüklerinde, bu algı kendi pasifliklerini haklı gösteren bir bahaneye dönüşür. 


Sosyolojik Perspektif: Kolektif Sorumluluk 


Bir toplum, kendi yöneticilerini seçerken aynı zamanda kendi geleceğini de seçer. Toplumsal sözleşmenin adaletsiz bir düzene dönüşmesi, bu seçimlerin bilinçsizlikle yapılmasından kaynaklanır. Montesquieu’nun şu sözleri düşündürücüdür: "Halk, kendi özgürlüğünü kendi eliyle zalimlere teslim eder." Ve Hannah Arendt ekler: "Kötülük, sıradan insanların basit kararlarında saklıdır." Seçmenlerin bireysel tercihleri, kolektif bir yapının temel taşlarını oluşturur. 


Bilişsel Perspektif: Manipülasyonun Gücü 


Modern dünyada bilgi, bir güç aracı haline gelmiştir. Seçmenler, medya ve siyasi propaganda tarafından sürekli olarak manipüle edilmektedir. Bu, bireyin kendi çıkarlarına aykırı hareket etmesine neden olur. "Gerçek bilgi, insanı özgürleştirir," diyen Spinoza’nın bu sözleri, manipülasyona karşı bir uyarıdır. Orwell’in distopyalarında sıkça dile getirdiği gibi: "Kim bilgiyi kontrol ederse, geleceği de kontrol eder." Seçmenlerin doğru bilgiye erişimi, adil bir düzenin ilk adımıdır. 


Bilgelik ve Ruhsal Yolculuk: Adalet Arayışı 


Adalet, yalnızca bir kavram değil, aynı zamanda bir yaşam pratiğidir. Halk, adaletin yalnızca başkalarının görevi olduğunu düşündüğünde, zulmün kapılarını açar. "Herkes kendi kapısının önünü süpürse, dünya tertemiz olur," der Tolstoy. Ve Hz. Ali şöyle seslenir: "Zulümle abad olanın sonu berbat olur." Seçmenlerin, ruhsal bir uyanışla kendi haklarını ve sorumluluklarını yeniden tanımlaması gerekir. 


Dinsel Perspektif: Zulme Karşı Uyanış 


İslam’da zulme rıza göstermek büyük bir günah olarak kabul edilir. Kur’an-ı Kerim’de şu buyurulur: "Zulmedenlere meyletmeyin, yoksa ateş size de dokunur." (Hud, 113). Bu ilahi uyarı, bireyin adalet yolunda nasıl bir duruş sergilemesi gerektiğini açıkça ifade eder. Buda’nın öğretilerinde ise şöyle bir ilke vardır: "Başkasının acısına kayıtsız kalmak, ruhunu karanlığa teslim etmektir." Seçmenlerin, dinsel ve manevi rehberlik doğrultusunda hareket etmesi, daha adil bir topluma zemin hazırlayabilir. 


Kapitalizmin Gölgesinde İnsanlık 


Kapitalizm, insanları yalnızca tüketici olarak görür ve bireysel çıkarların kolektif iyiliğin önüne geçmesine yol açar. Marx’ın şu sözleri durumu özetler: "Sömürü, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda ahlaki bir meseledir." Gandhi ise şu uyarıyı yapar: "Dünyada fakirlik, yalnızca kaynakların adaletsiz dağıtımının bir sonucudur." Bu bağlamda seçmenler, yalnızca tüketen bireyler olmaktan çıkarak hak arayan ve adalet talep eden bir güce dönüşmelidir. 


Toplumsal Uyanışın Gücü 


Tarihte, halkın birlik içinde hareket ettiği her dönemde büyük değişimler gerçekleşmiştir. Ancak bu değişim, bireylerin farkındalığıyla başlar. "Bir kişi bir kıvılcımdır, bir halk ise yangın," diyen Atatürk, halkın kolektif gücüne işaret eder. Ve Mandela ekler: "Özgürlük, yalnızca hayal etmek değil, harekete geçmektir." Seçmenlerin, pasif izleyicilerden aktif katılımcılara dönüşmesi, düzenin değişmesi için bir zorunluluktur. 


Sonuç: Seçimlerimizin Aynası 


Sonuç olarak, bir toplum, kendi kaderini seçimleriyle belirler. Pasiflik, zalim bir düzene zemin hazırlar; bilinçli bir seçim ise adaletin temelidir. Victor Hugo’nun şu sözleriyle bitirelim: "Bir toplumda yoksulluk varsa, suçlular yalnızca o toplumu yönetenler değildir." Ve Nietzsche şöyle der: "Kendi zincirlerini kırmayan, köleliğini hak eder." Seçmenler, yalnızca oy kullanmakla değil, bilinçli bir duruş sergileyerek adil bir düzenin mimarı olabilirler.


🌸🐢🐈🦋🦜🫒🌳🍇🐞🌺🌻🍃🐋☀️🌿🍁☘🫒🍎🐝⚘🦌🌹🐈🌿🐝🦌🐈🦋🫒🦜🐓


Seçmen ve Meşruiyetin Gölgesi 


Demokrasi, halkın iradesiyle şekillenen bir sistem olarak sunulur; ancak bu irade, çoğunlukla yanıltıcı bir düzenin maskesidir. Firavunvari bir israf düzenine verilen destek, halkın seçimlerdeki bilinçsizlik oranıyla doğru orantılıdır. Platon’un dediği gibi: “Cahil bir halkı yönetmek için despot bir lidere ihtiyaç vardır.” Bu noktada seçmen kitlesinin kendi gücünü anlaması ve farkındalığını artırması gerekir. Çünkü, Sokrates’in de dediği gibi: “Bir insanın en büyük düşmanı, kendi cehaletidir.” 


Psikolojik Perspektif: Seçmenin Ruh Hali 


Seçmenlerin çoğu, kendilerine dayatılan sistemin kurbanı olduklarını düşünürken, aslında bu düzenin aktif bir destekçisidir. İnsan psikolojisi, sorumluluğu başkasına yükleme eğilimindedir. Halbuki Carl Jung, “Gölgene bakmadan aydınlanamazsın,” diyerek insanın önce kendi katkılarını sorgulaması gerektiğini belirtir. Hannah Arendt de bunu destekler: “Kötülük, düşünmeden yapılan eylemlerde saklıdır.” 


Sosyolojik Perspektif: Kitle Psikolojisi 


Bir toplumun ahlaki ve ekonomik yapısını, seçmenlerin tercihlerindeki bilinç seviyesi belirler. Kapitalist sistem, bireyleri borç, tüketim ve vaatlerle zincire vurur. Toplum, bu zincirlerin farkına varmadan bu düzeni meşrulaştırır. Rousseau’nun dediği gibi: “İnsan özgür doğar ama her yerde zincire vurulmuştur.” Bu zincirlerin kırılması, bilgi ve bilincin yayılmasıyla mümkündür. Marx ise ekler: “Düzenin değişmesi için, önce düzenin meşruiyetine karşı durmak gerekir.” 


Bilgelik ve Felsefi Bakış 


Kapitalizm, insanın doğal kaynaklarını ve emeğini sömürerek, onu gerçek özünden uzaklaştırır. İnsan, bu sistemin çarkında bir dişliye dönüşür. Mevlânâ’nın şu sözleri burada anlam kazanır: “Dışındaki zincirlerden kurtulmak için, önce içindeki zincirleri kır.” Ve Spinoza ekler: “Gerçek özgürlük, aklını kullanabilen insanlara mahsustur.” 


Dinsel Perspektif: Zulmün Meşrulaştırılması 


Dinsel açıdan bakıldığında, bu tür bir zulüm düzenine destek olmak, hem adaletin hem de ilahi düzenin ihlalidir. Kuran’da açıkça belirtilir: “Bir kavim, kendini değiştirmedikçe Allah da onların halini değiştirmez.” Hz. Ali’nin şu sözü de bu bağlamda manidardır: “Mazlum zulme rıza gösterdiği sürece zalim, zulmüne devam eder.” 


Bilişsel Perspektif: Bilinç ve Algı Yönetimi 


Kapitalist düzenin en büyük silahlarından biri, algı yönetimidir. İnsanlar, sistemin kendilerine sunduğu “demokrasi” aldatmacasına inanır ve bu sistemin bir parçası olduklarını unutur. Kant’ın dediği gibi: “Cesaret, aklını kullanma yetisini kullanabilmektir.” Ve George Orwell’in uyarısı: “Sana sunulan gerçeği sorgulamadığın sürece özgür değilsin.” 


Ekonomik Perspektif: Adaletsiz Dağılım 


Bir gecede yapılan %60’lık zam, gelir adaletsizliğinin en somut göstergesidir. Bu durum, toplumsal sınıf farklılıklarını keskinleştirir. Ancak bu farklılıkları sürdüren, sistemin meşruiyetine inanan kitledir. Tolstoy, bu çelişkiyi şöyle ifade eder: **“Bir toplum.....

......


🌸🐢🐈🦋🦜🫒🌳🍇🐞🌺🌻🍃🐋☀️🌿🍁☘🫒🍎🐝⚘🦌🌹🐈🌿🐝🦌🐈🦋🫒🦜🐓


Demokrasi ve Sorumluluk: Seçmen Kitlesinin Zulümdeki Payı 


1. Sorumluluk ve Seçim Üzerine 


İnsanların yaşadıkları düzen, kendi seçimlerinin bir yansımasıdır. Eğer bir toplum adaletsiz bir yönetim altında eziliyorsa, bu zulümde yalnızca yönetenler değil, yönetenleri seçenler de suçludur. Platon’un şu sözleri ne kadar anlamlıdır: "En büyük ceza, yönetimde iyilerin değil kötülerin yer almasıdır." Ayrıca, Konfüçyüs’ün şu öğüdünü hatırlamalıyız: "Adalet, insanlığın temelidir; adaleti yıkarsanız, toplumu yıkarsınız." 


2. Psikolojik Boyut: Korku ve Tembellik 


Toplumların büyük kısmı, değişimden korktuğu için statükoyu sürdürmeyi tercih eder. Bu korku, insan psikolojisinin temelindeki "belirsizlik korkusu" ile beslenir. Erich Fromm’un dediği gibi, "Özgürlük, insanı korkutur; çünkü özgürlük, sorumluluk gerektirir." Bu korku, bireyleri düşünmeden sürü psikolojisine sürükler. Carl Jung ise şöyle der: "Kalabalığın düşüncesi, bireyin ruhunu köreltir." 


3. Sosyolojik Boyut: Eğitim ve Bilinçsizlik 


Sosyolojik açıdan bakıldığında, seçmen kitlesinin büyük bir kısmı, politik sistemin gerçek yüzünü kavrayacak eğitime ve bilince sahip değildir. Toplumun çoğunluğu, verilen yüzeysel vaatlere kanar. Hannah Arendt’in şu uyarısı bu durumu açıklar: "Hakikatin yerini propaganda aldığında, toplum çöker." Yine, İbn Haldun şöyle der: "Cahil bir toplum, kendi çöküşünü hazırlayan bir nesnedir." 


4. Kapitalizmin Yanıltıcı Mekanizması 


Kapitalizm, yalnızca zenginleri değil, aynı zamanda fakirleri de tüketimle büyüleyen bir sistemdir. İnsanı kendi ihtiyaçlarını unutturarak lüks ve sahte mutluluklarla meşgul eder. Zygmunt Bauman’ın şu sözü bu durumu açıklar: "Tüketim toplumu, insanı özgürleştirmez, esir eder." Ayrıca, Tolstoy’un şu sözünü unutmamak gerekir: "Servet, insanın vicdanını örten bir örtüdür." 


5. Dini ve Ahlaki Boyut 


Dinî açıdan, bir yönetimin adaletsizliği yalnızca yöneticilere değil, yöneticileri seçenlere de bir imtihandır. Kuran-ı Kerim’de geçen şu ifade, toplumsal adaletin sorumluluğunu açıkça vurgular: "Bir kavim, kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez." (Rad, 11) Mevlânâ da şöyle der: "Nasılsanız, öyle yönetilirsiniz." 


6. Bilişsel Boyut: Eleştirel Düşüncenin Eksikliği 


İnsanların büyük bir kısmı, eleştirel düşünce yeteneğini kullanmaktan acizdir. Medyanın, propagandanın ve sosyal normların etkisiyle insanlar, sistemin eleştirisini yapmaktan kaçınır. Spinoza’nın dediği gibi, "Özgürlük, doğru düşünmeyle başlar." Ayrıca, Sokrates’in şu öğüdü de unutulmamalıdır: "Sorgulanmamış bir hayat, yaşamaya değmez." 


7. Alternatif Yollar: Kolektif Bilinç ve Direniş 


Değişim, yalnızca bireylerin değil, kolektif bir bilincin doğuşuyla mümkün olur. İnsanlar, adil bir düzen istiyorsa, hem kendilerini hem de çevrelerini eğitmeli ve dayanışma içinde olmalıdır. Gandhi’nin şu sözü bu noktada önemlidir: "Dünyada görmek istediğiniz değişimin kendisi olun." Ayrıca, Mandela’nın şu sözünü hatırlamak gerekir: "Özgürlük, yalnızca zincirlerinden kurtulmak değil, başkalarının özgürlüğünü de savunmaktır." 


8. Sonuç: Değişim ve Sorumluluk 


Sonuç olarak, içinde yaşadığımız düzen, bireylerin bilinçli ya da bilinçsiz şekilde yaptığı seçimlerin ürünüdür. Eğer bir topluluk zulüm altında yaşıyorsa, bu zulmü değiştirecek güce de sahiptir. Nietzsche’nin şu sözüyle bitirelim: "Kim ki bir ejderhayı öldürmek isterse, önce ejderhaya dönüşmemeye dikkat etmelidir." Ayrıca, Marcus Aurelius’un şu öğüdü, değişimin bireyde başladığını hatırlatır: "Dünyayı değiştirmek istiyorsan, önce kendini değiştir." 


Bu yazı, seçmen kitlesinin hem bireysel hem de kolektif olarak sorumluluğunu vurgular. Çünkü adaletsiz düzenlerin meşruiyeti, sessizlikle ya da yanlış tercihlerle sağlanır. Değişim ise cesaret, bilgi ve dayanışma gerektirir.


🌸🐢🐈🦋🦜🫒🌳🍇🐞🌺🌻🍃🐋☀️🌿🍁☘🫒🍎🐝⚘🦌🌹🐈🌿🐝🦌🐈🦋🫒🦜🐓


Zalimane Düzeni Onaylayan Sessiz Çoğunluk 


İnsanın kaderini şekillendiren en büyük güçlerden biri seçimdir. Ancak seçimler, yalnızca bir sandık başında yapılan tercihlerden ibaret değildir; aynı zamanda bir sistemi desteklemek, ona meşruiyet kazandırmak demektir. Bu yüzden, "Kendi kafesini yapan, özgürlüğünü sorgulamaz" der Voltaire. 60 milyon seçmen, adaletsiz bir düzeni devam ettirirken, aslında kendi boyunduruklarının temellerini de atmaktadır. "Adaletsizliğe rıza göstermek, ona ortak olmaktır" diyen Aliya İzzetbegoviç’in sözleri burada yankılanır. 


Psikolojik Dinamikler: İtaatin Kökeni 


Psikolojik olarak, bireylerin çoğu, otoriteye ve düzene boyun eğmeye eğilimlidir. Milgram’ın deneyleri, bireylerin otoritenin emriyle zulme katılabileceğini göstermiştir. İnsanlar, düzenin getirdiği "güvenlik" duygusuna sarılırken, ahlaki değerlerini göz ardı ederler. "Korku, insanların zihinlerini esir eder" der Machiavelli. Ancak asıl özgürlük, korkunun zincirlerini kırarak başlar. Bu bağlamda, Nelson Mandela’nın şu sözünü hatırlamalıyız: "Özgürlük, yalnızca zincirlerinden kurtulmak değil, başkalarının özgürlüğünü artırmaktır." 


Sosyolojik Perspektif: Sınıflar ve Meşruiyet 


Toplumun üst kesimleri, çıkarlarını korumak için düzeni yeniden üretir. Ancak bu düzen, yalnızca alt sınıfların rızasıyla ayakta kalabilir. Gramsci’nin hegemonya kavramı burada belirleyicidir: Üst sınıflar, alt sınıfları manipüle ederek kendi çıkarlarına hizmet eden bir rıza yaratır. "Zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayanlar, zincirleri korumaya çalışırsa, adaleti beklemek boşunadır" der Marx. Ayrıca, Zygmunt Bauman’ın şu sözü de konunun derinliğini gösterir: "Modern toplum, tüketim ve rıza üzerinden tahakküm kurar." 


Bilgelik ve İrade Üzerine 


İnsanın bilgece yaşaması, iradesini kullanarak kendi kaderini şekillendirmesine bağlıdır. Ancak birçoğu, sorumluluk almayı reddeder. "Kendi kaderini yazamayan, başkalarının yazdığı kaderi yaşar" der Nietzsche. Sokrates ise şu uyarıda bulunur: "Sorgulanmayan bir hayat, yaşamaya değmez." Seçmen kitlelerinin büyük bir kısmı, sistemi sorgulamak yerine ona uyum sağlar ve sonuçlarına katlanır. 


Dinsel Açıdan Eleştiri 


Dinsel öğretiler, zalim bir düzeni destekleyenlerin de zulme ortak olduğunu vurgular. Kur’an’da, "Zalimlere meyletmeyin; yoksa size de ateş dokunur" (Hud Suresi, 113) buyrulurken, Hz. İsa’nın şu öğüdü dikkat çeker: "Bir kör, başka bir köre rehberlik ederse, ikisi de çukura düşer." İnsan, ilahi mesajlardan uzaklaşıp adaleti terk ettiğinde, yalnızca kendine değil, topluma da zarar verir. 


Bilişsel ve Ahlaki Körlük 


Bilişsel psikoloji, bireylerin çelişkili durumları rasyonelleştirme eğiliminde olduğunu söyler. 60 milyon seçmen, sistemin adaletsizliğini fark etse bile, "yapacak bir şey yok" düşüncesiyle pasif kalır. "Sessizlik, zalimin en büyük müttefikidir" der Martin Luther King Jr. Bu pasiflik, bir tür ahlaki körlük yaratır. Spinoza’nın dediği gibi: "Cehalet, köleliğin en büyük kaynağıdır." 


Kapitalizmin Maskesi ve Seçmen Kitleleri 


Kapitalizm, insanlara sahte bir demokrasi yanılsaması sunar. Seçim yapmak, birey için bir "katılım" hissi yaratır; ancak gerçek anlamda bir değişim gerçekleşmez. Chomsky’nin dediği gibi: "İnsanlar, karar alma mekanizmalarından soyutlandığında, demokrasi bir yanılsamaya dönüşür." Burada Epiktetos’un şu uyarısı anlam kazanır: "Seni esir eden şeyler, senin değer verdiklerin arasındadır." 


Zalim Düzeni Yıkacak Güç: Kolektif Uyanış 


Adaletsiz düzenin gerçek dönüşümü, kolektif bir uyanışla mümkündür. İnsanlar, kendi güçlerinin farkına vardıklarında, zalim sistemler yıkılabilir. "Bir araya gelen insanlar, dağları yerinden oynatabilir" der Che Guevara. Gandhi ise şu ilkeyi hatırlatır: "Dünyada görmek istediğin değişimin kendisi ol." Bu uyanış, bireyden topluma yayılan bir etki yaratabilir. 


Sonuç: Sessiz Çoğunluğun Sorumluluğu 


Sonuç olarak, zalim bir düzen yalnızca yöneticilerin değil, onu onaylayan kitlelerin eseridir. İnsan, kendi özgürlüğü için önce sorumluluk almalıdır. Camus’nün şu sözüyle bitirelim: "Özgürlük, her zaman sorumlulukla gelir." Zalim düzenler, ancak kendi sorumluluğunun farkına varan bireylerin direnişiyle sona erebilir.


🌸🐢🐈🦋🦜🫒🌳🍇🐞🌺🌻🍃🐋☀️🌿🍁☘🫒🍎🐝⚘🦌🌹🐈🌿🐝🦌🐈🦋🫒🦜🐓


Seçmen Kitlesi ve Zulmün Meşruiyeti 


İnsanlık tarihi, yönetenler ile yönetilenler arasındaki dinamiklerin gölgesinde şekillenmiştir. Bugün, milletvekillerine bir gecede %60 zam yapılırken, emekli ve asgari ücretliye %20 zam için haftalarca görüşülmesi, yalnızca bir yönetim sorunu değil, aynı zamanda bir toplumsal bilinç sorunudur. "Hak edilmeyen güç, despotizmi doğurur," diyen Montesquieu’nün sözleri, böylesi durumları anlamamıza ışık tutar. Aynı şekilde, Sokrates'in "Kötülüğün temeli, cehalettir," sözü, seçmen kitlesinin bu denklemin en kritik unsuru olduğunu gösterir. 


Psikolojik Perspektif: Çıkar ve Sessizlik 


Seçmen kitlesi, çoğunlukla bireysel çıkarları doğrultusunda hareket eder. İnsanın kendi refahını önceleyen doğası, toplumsal adaletin önünde bir engel olabilir. Bu, Freud’un insanın bilinçaltındaki "haz ilkesine" işaret eder. İnsanlar, çoğu zaman kısa vadeli çıkarlar uğruna, uzun vadeli zararı göz ardı eder. "Sessizlik, zalimin en güçlü müttefikidir," diyen Martin Luther King Jr.’ın uyarısı burada yankılanır. "Adalet, yalnızca güçlü olanın değil, zayıfın da sesi olduğunda gerçektir," der Hannah Arendt. 


Sosyolojik Perspektif: Toplumsal İrade ve Sorumluluk 


Bir toplumun kaderi, bireylerin iradesine ve sorumluluk anlayışına bağlıdır. Demokrasi, katılım gerektirir; ancak bu katılım bilinçsiz olduğunda, demokrasi kendi antitezine dönüşür. Kapitalizmin sahte vaatleri altında şekillenen burjuva demokrasisi, çoğu zaman halkın gerçek ihtiyaçlarını gözetmez. Rousseau’nun "İnsan özgür doğar, ama her yerde zincirler içindedir," sözü, bugünkü seçmenlerin konumunu özetler. Aynı şekilde, Karl Marx'ın "Kitleler, kendi zincirlerini üretir ve onları süsler," sözü bu düzene gönüllü katılımın ironisini ortaya koyar. 


Dinsel Perspektif: Zulüm ve Adalet 


Zulüm düzenlerini meşru kılan bir seçmen kitlesi, yalnızca dünyevi değil, aynı zamanda manevi bir sorumluluğu da taşır. İslam’da, zalime boyun eğmek ve onu desteklemek, zulmün ortağı olmak anlamına gelir. Hz. Ali'nin "Zulme rıza göstermek, zulmün en büyüğüdür," sözü, bu durumu net bir şekilde ortaya koyar. İncil’de geçen "Doğru olanı yapmayı bilen, ama yapmayan kişi günah işler," uyarısı ise bireysel sorumluluğun altını çizer. 


Bilişsel Perspektif: Cehalet ve Manipülasyon 


Seçmen kitlesi, genellikle bilgi eksikliği ve manipülasyonun kurbanı olur. Medya ve propaganda araçları, gerçekleri çarpıtarak toplumu etkiler. "Cehalet, köleliğin anasıdır," diyen Thomas Jefferson, bilginin önemine işaret eder. Aynı şekilde, George Orwell’in "Gerçeklerin çarpıtıldığı bir dünyada doğruları söylemek devrimci bir eylemdir," sözü, manipülatif düzenlere karşı bireysel uyanışı vurgular. 


Bilgeliksel Perspektif: Uyanış ve Değişim 


Bilgelik, bireyin kendi sorumluluğunu fark etmesiyle başlar. Seçmen kitlesinin bu düzene meşruiyet kazandırması, bireylerin kendi güçlerini fark etmemesinden kaynaklanır. Konfüçyüs’ün "Kötülüğü durdurmanın ilk adımı, doğruyu bilmekten geçer," sözü bu bağlamda yol göstericidir. Aynı şekilde, Mevlânâ’nın "Sen değişirsen, dünya değişir," sözü, değişimin bireyden başlaması gerektiğini hatırlatır. 


Ekonomik Perspektif: Adaletsizlik ve Sınıf Mücadelesi 


Ekonomik adaletsizlik, bu düzenin en görünür yüzlerinden biridir. Üst tabakanın çıkarları uğruna alt tabakanın ezilmesi, adil bir toplumun varlığını imkânsız kılar. "Zenginliğin olduğu yerde adalet nadiren bulunur," diyen Adam Smith’in sözleri, kapitalizmin temel çelişkilerini açığa çıkarır. Aynı şekilde, Tolstoy’un "Fazla mal, haramdır; fazla fakirlik, zulümdür," sözü, adaletin ekonomik temellerine işaret eder. 


Doğa ve İnsanın Sorumluluğu 


Zulüm düzenleri, yalnızca insanlara değil, doğaya da zarar verir. Kapitalist sistemin israfı, doğal kaynakların tüketilmesine ve ekolojik dengenin bozulmasına yol açar. "Doğaya zarar veren, kendi ruhuna zarar verir," diyen Spinoza, bu sorumluluğu vurgular. Aynı şekilde, Gandhi’nin "Dünya, herkesin ihtiyacını karşılayacak kadar kaynak sunar, ama hırsları karşılamaya yetmez," sözü, sistemin ahlaki çöküşünü gözler önüne serer. 


Sonuç: Seçmen Kitlesinin Sorumluluğu 


Sonuç olarak, seçmen kitlesi, içinde yaşadığı düzenin temel taşıdır. Bilinçsizce kullanılan bir oy, zulüm düzenine meşruiyet kazandırır. Nietzsche’nin "Uçurumla uzun süre bakışan, sonunda onun bir parçası olur," sözü, bu durumun tehlikelerini anlatır. Aynı şekilde, Atatürk’ün "Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir," sözü, halkın gücünü ve sorumluluğunu hatırlatır. Değişim, bilinçli bireylerin kararlı adımlarıyla mümkündür.


🌸🐢🐈🦋🦜🫒🌳🍇🐞🌺🌻🍃🐋☀️🌿🍁☘🫒🍎🐝⚘🦌🌹🐈🌿🐝🦌🐈🦋🫒🦜🐓


Zulmün ve Sessizliğin Karanlığı 


Zulüm, yalnızca onu yapanların değil, aynı zamanda izleyip sessiz kalanların da eseridir. Toplumun huzursuzluklarını yaratan şey, sadece adaletsizlik değil, bu adaletsizliği normalleştiren kitlelerin rızasıdır. "Dünyanın en tehlikeli yaratığı, vicdanını susturmuş insandır," der Carl Jung. Seçmen kitlesi, zulmün meşruiyetini sağlayarak, firavunvari düzenin devam etmesine bilerek ya da bilmeyerek hizmet eder. "Bir toplum, hak ettiği şekilde yönetilir," diye hatırlatır İbn Haldun. 


Psikolojik Boyut: Sürü Psikolojisi ve Konformizm 


Bireyler, çoğunluğun kararına uymayı tercih eder. Bu durum, insan psikolojisinin "sürü davranışı" dediğimiz yönüyle açıklanabilir. İnsan, kendi bireysel çıkarını toplumun iyiliğinden üstün tuttuğunda, kötülük için zemin hazırlanır. "Zalimler kadar, onların zulmüne boyun eğenler de suçludur," diyen Tolstoy’un sözleri, bireysel sorumluluğun altını çizer. "Haksızlığa karşı susan, dilsiz şeytandır," der Hz. Muhammed (s.a.v.). 


Sosyolojik Boyut: Demokrasi mi, Despotizm mi? 


Görünürde bir demokrasi içinde yaşasak da, halkın seçimleri yalnızca despotik düzenin araçlarına dönüşmüştür. Burjuva sınıfının çıkarlarını gözeten bu sistem, halkı yalnızca oyalamakla kalmaz, aynı zamanda kendisine hizmet ettirir. "Demokrasi, cehaletle birleştiğinde despotizmin en tehlikeli şeklidir," der H.L. Mencken. "Adaletin olmadığı yerde, hukuk sadece zalimlerin silahıdır," diyerek Montesquieu bu dengesizliği açıklar. 


Bilgeliksel Perspektif: Sorumluluk ve İrade 


Bilge insanlar, insanın kendi kaderinin yazarı olduğunu vurgular. Halk, yalnızca yöneticilere değil, kendi seçimlerine de hesap vermelidir. "Bir millet, layık olduğu şekilde yönetilir," diyen Rousseau, bireyin iradesinin kolektif kader üzerindeki etkisini hatırlatır. "Güç, sadece irade ile birleştiğinde bir anlam taşır," der Nietzsche. 


Dinsel Boyut: Adalet ve Zulüm 


Dini öğretiler, adaleti ve merhameti ön planda tutar. Ancak insanlar, bu öğretileri yalnızca birer söylem olarak benimseyip hayata geçirmediğinde, zulüm sistematik hale gelir. Kur’an-ı Kerim, "Zulme rıza göstermek, zulüm kadar günahtır," diyerek bireyin bu konudaki sorumluluğunu açıkça belirtir. Hz. Ali ise, "Adalet, mülkün temelidir," diyerek devletin ancak adaletle ayakta kalabileceğini vurgular. 


Bilişsel Boyut: Bilinç ve Algı Yönetimi 


Modern dünyada algı yönetimi, halkın bilinç seviyesini düşürerek onu edilgen bir kitleye dönüştürür. Seçmen, kendisine sunulan kısıtlı seçenekler arasında tercih yaptığını sanarak kandırılır. "Gerçek özgürlük, neyi bilmediğini bilmektir," der Sokrates. "Cahillik, özgürlüğün en büyük düşmanıdır," diye ekler Voltaire. 


Toplumsal Sorumluluk: Kollektif Vicdan 


Toplumlar, adaletin yalnızca yöneticilerden değil, bireylerin vicdanından başladığını anlamalıdır. Kolektif vicdan uyanmadıkça, bireyler zalim düzeni değiştirmek yerine ona hizmet etmeye devam eder. "Vicdan, insanın içindeki en büyük mahkemedir," der Dostoyevski. "Haklılık güçlüden gelmez; güçlü olan haklıdır," diyerek Gandhi, bu dengeyi eleştirir. 


Doğal ve Evrensel Denge: İyilik ve Kötülük 


Evren, iyilik ve kötülüğün mücadelesi üzerine kuruludur. İnsan, iyiliği seçerek bu dengeye katkı sunabilir. Ancak kötülüğe boyun eğdiğinde, yalnızca bireysel değil, kolektif bir yozlaşma ortaya çıkar. "Her şey, insanın neyi beslediğine bağlıdır," der Mevlânâ. "Doğa, her zaman adaletin peşindedir," diyerek Spinoza, insan-doğa ilişkisindeki bu ilkeyi hatırlatır. 


Sonuç: Yeni Bir Uyanışın Gerekliliği 


Sonuç olarak, esas sorun yöneticiler değil, onları meşru kılan halkın kendisidir. Halk, iradesini doğru yönde kullanmayı öğrenmediği sürece, firavunvari düzenin devamına katkıda bulunacaktır. "Kendi aydınlanmasını sağlamayan toplumlar, başkalarının karanlığında kaybolur," der Goethe. "Uyanmak istemeyen, uykusuna razıdır," diyerek Schopenhauer bu düzenin değişiminin bireyden başladığını söyler. 


Bu nedenle, değişim, bireysel bilinçle başlar ve kolektif bir uyanışla devam eder. Seçmen kitlesi, adaletin temelini oluşturmalı ve zulmün karşısında durmalıdır. Karanlık, ancak ışıkla yenilir.


🌸🐢🐈🦋🦜🫒🌳🍇🐞🌺🌻🍃🐋☀️🌿🍁☘🫒🍎🐝⚘🦌🌹🐈🌿🐝🦌🐈🦋🫒🦜🐓


İnsanlık bilgeliklerinden, toplumsal adaletsizlik, zulüm ve bireysel sorumluluk konularında derin manalı 40 mühim söz: 


Adalet ve Zulüm Üzerine 


• Hz. Ali: "Adalet, mülkün temelidir." 


• Hannah Arendt: "Kötülüğün sıradanlığı, düşünmeyen bireylerin eseridir." 


• Mevlânâ: "Zulümle abad olanın akıbeti berbat olur." 


• Montesquieu: "Adaletin olmadığı bir yerde, hukuk bir maskeden ibarettir." 


• Sokrates: "Adil bir toplum, yalnızca adil bireylerden doğar." 


• Gandhi: "Adalet, en yoksulun yüreğinde başlar." 


• Dostoyevski: "İnsanların cehennemi, başkalarına ettikleri zulümdür." 


• Victor Hugo: "Adalet güçlülerin değil, haklıların tarafında olmalıdır." 


• İbn Haldun: "Zulüm, toplumların çöküşünün en büyük sebebidir." 


• Jean-Jacques Rousseau: "Eşitsizlik, adaletsizliğin ilk tohumudur." 


Sorumluluk ve İrade Üzerine 


• Marcus Aurelius: "Kendi eylemlerinden sorumlu olmayan, başkalarını suçlamamalıdır." 


• Nietzsche: "İradenizin gücü, kim olduğunuzu belirler." 


• Hz. Muhammed: "Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır." 


• Tolstoy: "Zulüm, yalnızca onu yapanların değil, ona rıza gösterenlerin eseridir." 


• John Locke: "Özgürlük, bireyin kendi eylemlerini seçme cesaretidir." 


• Epiktetos: "Kendi kontrolünde olmayan şeyler için şikâyet etmek, zaman kaybıdır." 


• Albert Camus: "Her insan, kendi seçimiyle kaderini şekillendirir." 


• Simone de Beauvoir: "Kendi özgürlüğünü savunmayan, başkalarının esiri olur." 


• H.L. Mencken: "Demokrasi, halkın kendi çıkarlarına ihanet edebileceği tek sistemdir." 


• Confucius: "Bir toplum, bireylerin sorumluluklarını ne kadar iyi taşıdığıyla ölçülür." 


Toplum ve İnsanlık Üzerine 


• Voltaire: "Cehalet, özgürlükten daha tehlikeli bir düşmandır." 


• George Orwell: "Halk, yalnızca uyutulduğu ölçüde yönetilebilir." 


• Aristoteles: "İnsan, toplumsal bir hayvandır; ancak ahlakıyla toplumu yükseltir." 


• Karl Marx: "Sınıf mücadelesi, toplumların motorudur." 


• Spinoza: "İnsan, doğası gereği hem zalim hem de iyiliksever olabilir." 


• Martin Luther King Jr.: "Adaletsizlik bir yerdeyse, her yerde tehdittir." 


• Albert Einstein: "Sorun, kötülerin eylemleri değil, iyilerin sessizliğidir." 


• Frantz Fanon: "Ezilenin sessizliği, zalimin zaferini garantiler." 


• Virginia Woolf: "Sessizlik, zulmün en tehlikeli aracıdır." 


• Hermann Hesse: "Bir toplum, bireylerinin vicdanı kadar güçlüdür." 


İnsan Doğası ve Seçimler Üzerine 


• Buddha: "Kötülüğü besleyen, kendi ruhunu zehirler." 


• Carl Jung: "Kendi gölgenle yüzleşmeden, ışığı bulamazsın." 


• Mevlânâ: "Kendi nefsini düzeltmeyen, dünyayı düzeltemez." 


• Seneca: "Kendi içindeki karanlığı tanıyan, başkalarına ışık olabilir." 


• Immanuel Kant: "İnsan, ahlakıyla insan olur." 


• Schopenhauer: "İnsan, başkalarına yaptığı kötülüklerle kendini yok eder." 


• Bertolt Brecht: "En büyük suç, sessiz kalmaktır." 


• Goethe: "Kendi aydınlığını bulmayan, karanlıkta yaşamayı seçer." 


• Ralph Waldo Emerson: "Karakter, insanın kendi eylemlerinde saklıdır." 


• Henry David Thoreau: "Adaletsiz bir düzenin parçası olan, o düzenin suç ortağıdır." 


Bu sözler, bireylerin ve toplumların adalet, sorumluluk ve irade arasındaki hassas dengeyi anlamasına ışık tutar. İnsanlık, bu bilgeliklere kulak vererek, zulmün gölgesinden kurtulabilir.



🌸🐢🐈🦋🦜🫒🌳🍇🐞🌺🌻🍃🐋☀️🌿🍁☘🫒🍎🐝⚘🦌🌹🐈🌿🐝🦌🐈🦋🫒🦜🐓


İnsanlık, adalet, zulüm ve bireysel sorumluluk konularında 40 anonim söz: 


Adalet ve Zulüm Üzerine 


• "Adaletin olmadığı yerde, sessizlik zulmün dilidir." 


• "Zulüm, yalnızca zalimden değil, onu izleyenlerden güç alır." 


• "Adalet güneşi batsa da, vicdanın ışığı her zaman yanar." 


• "Mazlumun ahı, zalimin iktidarını yerle bir eder." 


• "Zulümle yükselenler, vicdanla düşer." 


• "Bir toplumun gerçek yüzü, adalet karşısındaki tutumunda gizlidir." 


• "Zulme rıza göstermek, ona ortak olmaktır." 


• "Adalet, yalnızca güçlülerin değil, zayıfların da hakkıdır." 


• "Haksızlık, adaletin kan kaybıdır." 


• "Mazlumların duaları, zalimlerin kabusudur." 


Sorumluluk ve Seçimler Üzerine 


• "Seçimlerimiz, kim olduğumuzun aynasıdır." 


• "Sorumluluk almaktan kaçan, özgürlüğünü de kaybeder." 


• "Kendi kaderini yazmayanlar, başkalarının yazdığı kadere mahkum olur." 


• "Eylemsizlik, kötülüğün en güçlü destekçisidir." 


• "Bir oy, bir zulmün ya da bir umudun başlangıcı olabilir." 


• "Seçim yapmak bir cesaret işidir; yanlış seçim yapmak ise bir ders." 


• "Vicdanı susturulan bir toplum, sessizliğin esiridir." 


• "İradeni kaybettiğin gün, insanlığını kaybedersin." 


• "Kendi geleceğini belirlemek, başkalarının eline bırakılmamalıdır." 


• "Zulme başkaldırmayan, onun kölesi olur." 


Toplum ve İnsanlık Üzerine 


• "Bir toplum, mazlumların susmasıyla çöker." 


• "Toplumun değeri, en zayıf halkasına verdiği değerden anlaşılır." 


• "Zalimlerin cesareti, halkın sessizliğinden gelir." 


• "Adalet, halkın vicdanında başlar." 


• "Bir toplumun vicdanı, adaletsizlik karşısındaki tepkisidir." 


• "Toplumun yükselişi, bireylerin cesaretine bağlıdır." 


• "Halkın sessizliği, tiranların zaferini getirir." 


• "Zulüm, toplumsal çürümenin ilk işaretidir." 


• "İnsanlık, bir mazlumun gözyaşıyla sınanır." 


• "Toplumu değiştirmek isteyen, önce kendini değiştirmelidir." 


Vicdan ve Bilgelik Üzerine 


• "Vicdan, insanın içindeki en yüksek mahkemedir." 


• "Zulme karşı direnen, insanlığını korur." 


• "Karanlık, ışığa boyun eğer; adaletsizlik, vicdanın gücüyle yıkılır." 


• "Bir yürekte adalet varsa, dünyada umut vardır." 


• "Vicdanını susturan, insanlığını kaybeder." 


• "Gerçek cesaret, adaletsizliğe karşı durabilmektir." 


• "Mazlumun sessizliği, zalimin en büyük silahıdır." 


• "Vicdan, adaletin ruhudur." 


• "İyilik yapmayan, kötülüğe izin verir." 


• "Bir insanın değeri, mazlumun yanında durduğu zaman belli olur." 


Bu sözler, insanın seçimleri ve sorumluluklarıyla dünyayı nasıl şekillendirdiğini ve adaletin, vicdanın ışığında yükselmesi gerektiğini hatırlatır.


🌸🐢🐈🦋🦜🫒🌳🍇🐞🌺🌻🍃🐋☀️🌿🍁☘🫒🍎🐝⚘🦌🌹🐈🌿🐝🦌🐈🦋🫒🦜🐓



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

💥kapitalizmin alt sistemleri

burjuva dünyası

⭐🌻🌾🍃 müstakil tek katlı bahçeli evler modeli 🍀☘🍃🌿🌴🐝