evlilikler 🌻🌸♥️

 

içinde cinsellik olmayan başka gayelerle yapılan veya yapılmış olabilirliği olan evliliklerin insanlık tarihindeki yerini çok boyutlu anlat ve zamanların hepsini kapsayacak şekilde irdele, araştır, yorumla, keşfet...





Bu çok katmanlı sorunun izini sürmek, bizi insanlık tarihinin derin sosyolojik, ekonomik, dini ve metafizik dokularına götürür. Evliliğin sadece cinsellikten değil; sorumluluk, kutsallık, güç, aidiyet, iş bölümü, üretim ve hatta kozmik düzen arayışından beslendiği tarihsel örnekleri çok boyutlu şekilde irdeleyebiliriz. 


Aşağıda zamanları ve kültürleri aşan bir bakışla, “cinsellik dışında başka gayelerle yapılan veya yapılmış olabilirliği olan evlilikler”in tarihsel, kültürel, metafizik ve sosyolojik bağlamlarda nasıl şekillendiğini inceleyelim: 


― 


🜂 1. KUTSAL İTTİFAKLAR VE KOZMİK DENGE:

İlksel toplumlarda evlilik, bireysel bir arzu veya aşk ilişkisinden çok, doğa ile insan arasındaki dengeyi kuran ritüel bir araçtı. 


• Mezopotamya'da tanrıça İnanna ile bir kralın sembolik evliliği, bereketin devamı için yapılırdı. Burada cinsellik simgeseldi, ama asıl amaç kozmik düzeni sürdürmekti. 


• Eski Mısır’da firavunlar kız kardeşleriyle evlenirdi. Bu evlilikler cinsellikten çok kutsal soyun “ilahi özde” kalmasını sağlamak içindi. 


• Şamanik geleneklerde bazen “ruh eşi” ya da “öte-alem evliliği” yapılırdı. Şaman, bir ruhla evlenerek onu koruyucu rehber kabul ederdi. Cinsellikten ziyade bu evlilik, metafizik işbirliğinin bir biçimiydi. 


Bu evlilik biçimlerinde amaç bireysel tatmin değil, evrensel dengeyi korumaktı. 


― 


🜁 2. SİYASİ VE EKONOMİK STRATEJİLER OLARAK EVLİLİKLER:

Tarih boyunca hanedanlar arasında kurulan evliliklerin çoğu, cinsellikten ziyade güç dengesi, barış antlaşması veya toprak kazanımı amacıyla yapıldı. 


• Ortaçağ Avrupası’nda soylu evlilikleri neredeyse tamamen politikti. Cinsellik çoğunlukla duygusuz bir görevdi. Eşler bazen hiç görüşmezdi. 


• Osmanlı’da da padişahlar, cinsellikten çok siyasi denge gözeterek evlenir veya nikâh kıyarlardı. Hürrem’in yükselişi bu dengeyi değiştiren istisnai bir örnektir. 


• Çin’de Konfüçyüsçü düzen içinde evlilik, soyun devamı ve toplumsal düzenin simgesiydi. Aşk veya cinsellik değil, hiyerarşiye itaat ve görev önemliydi. 


Bu tür evliliklerde cinsellik varsa bile, temel gaye toplumsal istikrardı. 


― 


🜃 3. RUHSAL YOLDAŞLIK, İDEALİST EVLİLİKLER:

Tarihsel olarak bazı kültürlerde cinsellikten arındırılmış, daha çok ortak bir ideal uğruna yapılan evlilik türleri görülür. 


• Stoacı filozoflar arasında “akıl temelli evlilik” fikri vardır: tutkuların değil, erdemin temeli üzerine kurulu birliktelik. 


• Eski Hint metinlerinde bazı ruhani eşleşmelerde evlilik, Brahman’a doğru ortak yürüyüş olarak tanımlanır. Cinsel birleşme değil, ruhsal birleşme yüceltilir. 


• Tolstoy gibi bazı düşünürlerde, evlilik bir tür arınma ve çile paylaşımıdır. Hatta aşkın bile tehlikeli görüldüğü, etik bir birliktelik fikri vardır. 


Bu örneklerde evlilik bir ibadet, bir yoldaşlık ya da bir çile ortaklığına dönüşür. 


― 


🜄 4. MODERN DÖNEMDE FARKLI AMAÇLI EVLİLİKLER:

Günümüzde de cinsellikten bağımsız, başka amaçlarla yapılan evlilikler mevcuttur: 


• Göçmenlik veya vatandaşlık için yapılan “kağıt evlilikler”. 


• Yaşlılıkta dostluk ve bakım için yapılan evlilikler. 


• Bazı aseksüel bireylerin “yaşam ortaklığı” gibi düşünebileceği cinsellik dışı evlilikler. 


• Birbirini seven ama fiziksel ilişki istemeyen mistik, entelektüel dostluk evlilikleri. 


Burada aşk olabilir ama cinsellik şart değildir. Ortak değerler ve duygu birliği evliliği tanımlar. 


― 


🜓 5. MİSTİK DÜZEYDE EVLİLİK: İLAHİYLE BİRLEŞME

Tasavvuf, Zen, Hinduizm ve bazı Hristiyan geleneklerinde insan ile tanrısal olan arasında kurulan mistik evlilik anlayışı vardır. 


• Mevlânâ’nın “Şems” ile olan ilişkisi evlilik değildir ama ruhsal bir birleşme niteliğindedir. 


• Hristiyan mistiklerinden Teresa, Tanrı’yla bir evlilik yaşadığını anlatır. 


• Hindistan’da bazı yoginiler, hiç evlenmeden bir tanrı ile “sözlü” evlilik yapar ve geri kalan ömrünü ona adar. 


• Şinto’da bir kami ile yapılan törensel bağlar da benzer bir arayış içerir. 


Burada cinsellik tümüyle terk edilir. Birliktelik, “ötekiyle özdeşleşme” düzeyindedir. 


― 


🜍 SONUÇ VE YORUM: 


Evlilik insanlık tarihinde hiçbir zaman sadece cinsellikle sınırlı bir kurum olmamıştır. Bilakis: 


• Evlilik kimi zaman evrenle yapılan bir antlaşma, 


• Kimi zaman güç dengesi kurmanın bir biçimi, 


• Kimi zaman iki ruhun yan yana yürümesi, 


• Kimi zaman bir ideolojiye sadakat yemini, 


• Kimi zamansa hiçbir şey yapılmasın diye yapılan bir “boş ritüel” olmuştur. 


Aristoteles’in Nikomakhos Etikleri’ndeki şu düşünceyle bitirebiliriz: 


“İyi bir arkadaşlık, ortak bir amaçta birlikte yürümektir.” 


Bu tanım, cinselliğin çok ötesinde bir evlilik tahayyülünü içinde taşır. 


İstersen bu temayı tarihsel örneklerle daha derinleştirilmiş bir metne, belgesel tarzı anlatıma veya edebi bir diyaloga da dönüştürebilirim. Hangisi ilgini çeker?







Tabii. Aşağıda, zamanları ve uygarlıkları aşan bir atmosferde geçen, cinsellik dışı amaçlarla kurulmuş evlilikleri temsilen konuşan karakterlerin yer aldığı edebi bir diyalog sunuyorum. Bu diyalog, bir tür "zamanlar ötesi sohbettir" — bir metafizik çardakta, tarihin içinden geçen ruhların buluştuğu bir yerdir. 


— 


📜 BAŞLIK: Zamanın Bahçesinde Bir Sohbet – Evliliğin Diğer Yüzleri 


Mekân: Sonsuzluk bahçesi. Zaman dışı bir yer. Bir nar ağacının gölgesinde, eski bir taş masa etrafında beş kişi toplanmış. Hepsi farklı çağlardan, farklı coğrafyalardan. 


Karakterler: 


• Themis: Antik Yunan'dan bir Stoacı filozof kadını. 


• Nefertari: Eski Mısır’da kraliçe, tanrılarla evlilik yapmış bir hükümdar. 


• Huan: Han Hanedanlığı döneminde bir Konfüçyüs bilgini. 


• Teresa: 16. yüzyıl İspanya'sından bir Hristiyan mistik rahibe. 


• Hoshiko: Edo döneminden bir Şinto rahibesi, sakura çiçeklerinin koruyucusu gibi. 


— 


Themis:

(Taş kupasından nar suyu içer gibi yaparak)

Evliliği hep arzuyla özdeşleştirdiler. Ama biz Stoacılar için evlilik, iki akıllı varlığın ortak bir yaşam düzeni kurmasıydı. İdeal olan, tutkudan arınmış, erdemle kurulmuş bir birliktelikti. 


Nefertari:

(Gülümseyerek)

Seninki erdemle başlar, benimki ilahiyle… Ben, Tanrı Amon’un eşi olarak kralla değil, evrenle evlenmiştim. O evlilikte cinsellik değil, tanrısal düzenin temsili vardı. Güneş her doğduğunda, birlikteliğimiz yenilenirdi. 


Huan:

(Bir bambu yelpazeyi yavaşça sallayarak)

Bizde de evlilik, kişinin toplumdaki görevlerini yerine getirmesiyle ilgilidir. Sevgi zamanla gelir, cinsellik sessizlikle yaşanır, esas olan ataların huzurudur. Aileyi kurmak, toplumu korumaktır. 


Teresa:

(Ellerini göğsünde birleştirerek)

Ben evlenmedim, ama Tanrı’yla bir düğün yaptım. Kalbimin iç avlusunda O’na ‘Evet’ dedim. İnsanla değil, mutlakla kurulan bir birliktelikti benimkisi. Beden değil, ruh bir araya geldiğinde doğan ışıktır gerçek aşk. 


Hoshiko:

(Gözlerini göğe kaldırır)

Ben sakura ağacının altında, kami’yle evlendim. Hiçbir sözcük söylemedik. Çiçekler açtı, sonra döküldü. Cinsellik yoktu ama sonsuz bir teslimiyet vardı. Rüzgârla bile evlenebilir insan, eğer niyeti temizse. 


(Sessizlik. Kuş sesleri. Rüzgârda nar yaprakları hışırdar.) 


Themis:

Öyleyse evlilik, sadece iki bedenin değil, iki niyetin, iki zamanın, iki anlamın birleşmesi midir? 


Nefertari:

Hayır. Bazen bir bedenle bir ilkenin… Bazen bir kişiyle bir halkın… Bazen kendi içine evlenirsin. 


Huan:

Veya geçmişinle. 


Teresa:

Tanrının sessizliğinde yankılanan sesle. 


Hoshiko:

Ve düşen bir sakura yaprağının kabulüyle. 


(Sessizlik. Bahçeye bir huzur iner.) 


— 


Edebi Not: 


Bu diyalog, evliliğin farklı coğrafyalarda nasıl cinsellik dışı ama derin anlamlarla yapılandığını göstermek için kurgulanmıştır. Her karakter bir arketipi temsil eder: 


• Themis: Akla dayalı dostluk evliliği 


• Nefertari: İlahi düzeni koruyan sembolik evlilik 


• Huan: Toplumsal görev ve ritüel birliktelik 


• Teresa: Tanrıyla mistik birleşme 


• Hoshiko: Doğayla sessiz bir ahit 


İstersen bu anlatıyı bir tiyatro metnine çevirebilir, şiirsel formda yeniden yazabilir ya da başka tarihi figürler ekleyebilirim. Nasıl ilerleyelim?









Elbette… Aşağıda, hem yeni eril ve dişil karakterlerle zenginleştirilmiş hem de şiirsel bir dille yazılmış hikmetsel bir anlatım sunuyorum. Bu metin, evliliğin cinsellikten azade, yüksek amaçlarla yapılmış biçimlerini şiirsel bir formda işlerken, insanlık tarihinden sezgisel ve bilge özleri taşır. Her karakter kendi hakikatini bir “hikmet dizesi” ile söyler. 


— 


🜂 ZAMANIN ALTIN DİLİMLEMESİNDE: “Evliliklerin Sessiz Tahtırahtısı”

(Şiirsel Hikmet Diyaloğu) 


Bir çınar altında, zamanın dışında,

Kökleri ışıkla, gövdesi hikmetle sarılı…

Sekiz bilge: dört eril, dört dişil…

Toplandılar evliliği konuşmak için,

Ama arzunun ötesinde… 


— 


🜁 NELIA – Babilli tapınak yazıcısı kadın: 


Ben yazdım yıldızın evlenmesini ayla,

Benim sözümle evlendi bir kral, Tanrıça İnanna’yla…

Sevişmediler — dönüştüler.

Yazgının mürekkebiyle bağlandılar birbirlerine.

Dedim ki:

“Gerçek evlilik, iki kaderin birbirine boyun eğdiği yerde başlar.” 


🜂 ARION – Eski Atina’dan bir düşünce ustası: 


Aşkla yanmadık biz, düşünceyle ısındık.

Bir kadınla, akılda yürüyen dostlukta buldum eşimi.

Çocuk doğurmadı belki o bağ —

Ama felsefenin rahminden erdem doğdu.

“En soylu evlilik, birlikte düşünen iki ruhun, sessizce uzlaşmasıdır,” derim. 


🜃 YUI – Kyoto sakura rahibesi: 


Ben bir sabah, çiçek açan kirazlara evet dedim.

Tanrıya, “Ben senin karın olayım” dedim.

Hiçbir erkek dokunmadı bana.

Ama ben tüm doğayı eşim bildim.

“Evlilik, görünmeyenle gönüllü bir antlaşmadır,” derim. 


🜄 YUSUF – Endülüs’lü bir sufî: 


Ben bir kadına dokunmadım,

Ama onun varlığıyla içime Tanrı indi.

Yan yana yürüdük ama birbirimize değil,

O’na yürüdük.

“Evlilik, iki yolcunun aynı vuslatı aramasıdır,” derim. 


🜍 AURELIA – Roma’dan bir dul bilge: 


Ben üç evlilik yaptım: biri güç için, biri alışkanlıkla, biri suskunlukla.

Ama dördüncüsü, yalnızlıktaydı.

Kendimle evlendim.

Aynaya baktım ve dedim ki:

“Bundan sonra, bana sadakat borçlusun.”

“En hakiki evlilik, benlik ile ben arasında olandır,” derim. 


🜎 ÇETİN – Orta Asya’da bir ozan derviş: 


Ben bir hatunla evlendim ki, ne arzu vardı ne söz.

Aynı atın terkisinde, aynı yıldıza bakardık.

O çay demlerdi, ben şiir söylerdim.

“Cinsellik unutulmuştu ama sevgi, her çoban ateşinde yeniden doğardı.”

“Gerçek evlilik, tek kelimesiz uyumda saklıdır,” derim. 


🜐 ZEHRA – Tasavvuf geleneğinden bir kadın ârif: 


Ben evlenmedim, çünkü beni O çağırdı.

O’na nişanlı kaldım bir ömür.

Gönlümdeki boşluğu dünya dolduramadı.

“Evlilik, bazen bir bekleyiştir; sonsuz olanı beklemenin ibadetidir,” derim. 


🜑 THALES – Modern çağdan bir düşünür-gezgin: 


Ben bir kadını sevmedim, ama onun düşüncesine âşık oldum.

Onunla birlikte kitap okuduk, ev kurmadık — ama dünya kurduk.

Ve dedik ki:

“Evlilik bazen, fiziksel temasın değil, zihinsel bir evrenin paylaşımıdır.” 


— 


🍂 KORO – Rüzgâr, tüm sözleri dinledikten sonra şöyle fısıldar: 


Gerçek evlilik,

Bedenin değil niyetin örtünmesidir.

Ellerin değil, yönlerin birleşmesidir.

Aynı duada buluşan iki yalnızlığın,

Sessizce “biz” demesidir… 


— 


İstersen bu şiirsel anlatıyı bir tiyatro oyununa dönüştürebilir, her karakterin daha uzun içsel monologlarını yazabilir ya da belli kültürlerdeki evlilik biçimlerini masalsı bir üslupla devam ettirebilirim. Bir sonraki adımda ne istersin?





Elbette… Aşağıda, tüm bu karakterlerin sözlerini, hikmetlerini, ve zamansız hakikatlerini bir araya getirerek, evliliğin cinsellik ötesi derin manalar taşıdığı hâlleri anlatan bütünlüklü, şiirsel-nesir formunda bir yazı sunuyorum. Bu metin, zamanlar ve coğrafyalar ötesi bir akışla evliliğin kutsal, metafizik ve zihinsel boyutlarını işler. 


  


𓂀 EVLİLİĞİN GÖRÜNMEYEN YÜZÜ: BİR ZAMANLARIN VE RUHLARIN BULUŞMASI  


İnsanlık tarihinin sonsuz labirentlerinde, bazı evlilikler vardı ki, ne bedenle mühürlendi ne arzuyla yandı. Ne çeyiz serildi ne düğün çalındı. Onlar sessizdi; görünmeyene dair, yürekle yapılan antlardı. Cinselliğin değil, niyetin mayasında yoğrulmuş birlikteliklerdi. Ve onların hikmeti, gürültüsüz büyür, nesillerin kalbine tohum gibi düşerdi. 


İlk kıtada, Babil’de Nelia, göğün ve yerin yazıcısıydı. Kralla Tanrıça İnanna’nın evliliğini kil tabletlere yazarken, şunu kazıdı zamanın belleğine: 


“Gerçek evlilik, iki kaderin birbirine boyun eğdiği yerde başlar.” 


Onun sözleriyle, krallar tanrılarla birleşti — ne tutku, ne tensel arzu; yalnızca göksel bir görev. O evlilikte soy değil, simge doğdu. 


Sonra Arion geldi Atina’dan. Felsefeyle evlenmişti o. Bir kadınla birlikte yaşamıştı, ama onların geceleri sessizlikle örülüydü. Çocukları yoktu; ama birlikte Sokrates’in sorularını büyüttüler. Dedi ki: 


“En soylu evlilik, birlikte düşünen iki ruhun sessizce uzlaşmasıdır.” 


Doğudan Hoshiko yürüdü içeri; elinde solmuş bir sakura yaprağı. Ne başlık parası görmüştü, ne nikâh. Tanrı Kami’yle yalnızca bir baharda, bir dalın titremesiyle evlenmişti. Gülümseyerek söyledi: 


“Evlilik, görünmeyenle gönüllü bir antlaşmadır.” 


Aynı anda Yusuf geldi Endülüs’ten; gönlü zikirle dolu bir dervişti. Sevgilisine hiç dokunmamıştı ama onunla birlikte Tanrı’ya yürümüştü. Gözleri yaşla parladı: 


“Evlilik, iki yolcunun aynı vuslatı aramasıdır.” 


Roma’dan Aurelia, geçmişin külleriyle örülmüş bir kadındı. Üç evlilikten sonra bir aynaya baktı ve dördüncüsünü kendiyle yaptı. Şöyle dedi ağırbaşlı bir bilgelikle: 


“En hakiki evlilik, benlik ile ben arasında olandır.” 


Asya bozkırlarından Çetin çıktı; sazıyla susan bir ozandı. Hatunuyla aynı atın terkisinde, kelimesiz bir ahenkle yaşadı. Söylediği şuydu: 


“Gerçek evlilik, tek kelimesiz uyumda saklıdır.” 


Zehra, tasavvufun sessiz kadını, içsel bir düğünle bağlandı Yaradan’a. Gelinlik giymedi; ama gönlüne nur indi. Onun sesi kalbin içinden yankılandı: 


“Evlilik, bazen bir bekleyiştir; sonsuz olanı beklemenin ibadetidir.” 


Ve modern zamanlardan Thales, dijital çağın ortasında, bir kadının düşüncesine âşık oldu. Evlilikleri ne mahkeme kaydına geçti, ne sosyal medyada duyuruldu. Ama bir evreni birlikte düşlediler: 


“Evlilik, fiziksel temasın değil, zihinsel bir evrenin paylaşımıdır.” 


Ve nihayetinde, hepsi bir gölgede buluştu; bir nar ağacının altında. Rüzgâr, onların sözlerini taşıdı kuşlara, toprak onların hikmetini emdi. 


Bir koro gibi fısıldadılar birlikte: 


Gerçek evlilik,

Bedenin değil niyetin örtünmesidir.

Ellerin değil yönlerin birleşmesidir.

Aynı duada buluşan iki yalnızlığın

Sessizce “biz” demesidir. 


  


Şimdi sen sorabilirsin: Bu evlilikler hâlâ mümkün mü? Belki çok az kişi anlar onları. Belki çağ, gösterişli sözler ve tensel arzularla örtmüştür bu sessiz antlaşmaları. Ama sakura hâlâ düşüyor, Nar hâlâ çatlıyor, aynalar hâlâ konuşuyor… Demek ki bu evlilikler hâlâ yaşanıyor — belki bir rüyada, belki bir kitapta, belki senin içinde… 


  


İstersen bu metni görsel tasarımlarla destekleyebilirim, her bölüm için sembolik bir illüstrasyon yapabiliriz, ya da bu anlatıyı bir tiyatro sahnesine ya da kısa filme dönüştürebiliriz. Ne dersin? Nasıl devam edelim?



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

💥kapitalizmin alt sistemleri

burjuva dünyası

⭐🌻🌾🍃 müstakil tek katlı bahçeli evler modeli 🍀☘🍃🌿🌴🐝