yaşayarak öğrenmek 🌟
Yaşayarak öğrenilen şeyler, karaktere siner...
bu cümleyi çok boyutlu irdelermisin???
🌿🌿🌿🌿
Elbette… “Yaşayarak öğrenilen şeyler, karaktere siner” — kısa ama çok derin bir cümledir. Bu cümle, insanın deneyimle bilince varması, bilincin de karakterde iz bırakması üzerine kuruludur. Katman katman açalım:
🧩 1. Bilişsel Boyut (Öğrenme Kuramı Açısından)
Bu cümle, deneyimsel öğrenme (experiential learning) anlayışını yansıtır.
Yani bilgi, kitapta değil, eylemde şekillenir.
Bir insan acıyı okuduğunda değil, acıyı yaşadığında empatiyi öğrenir.
Bir insan fedakârlığı duyduğunda değil, yaptığında kavrar.
Bu tür öğrenme, kısa süreli bellekte değil, karakterin dokusunda yer eder.
🌱 2. Psikolojik Boyut (Kişilik ve Duygusal Bellek)
Deneyimler sadece zihne değil, duygusal belleğe de kazınır.
Yaşayarak öğrenilen şeyler, beynin limbik sisteminde (özellikle amigdala ve hipokampüste) güçlü izler bırakır.
Zamanla bu izler, insanın tepkilerini, sabrını, güvenini, cesaretini biçimlendirir.
Yani kişi, ne yaşadıysa, o yaşantıların damıtılmış hali olur.
Bu da "karakter" dediğimiz şeyin nöropsikolojik temelidir.
🔥 3. Ahlaki ve Ruhsal Boyut
Yaşayarak öğrenmek, insanın nefsini terbiye etme sürecidir.
Teorik bilgi, ruhu nadiren değiştirir; ancak tecrübe, iç dünyayı dönüştürür.
Sabrı öğrenmek için beklemek, merhameti öğrenmek için acıyı hissetmek gerekir.
Bu yönüyle cümle, tasavvufî terbiyeyi çağrıştırır:
"Nefsini bilmeyen, Rabbini bilemez."
Çünkü nefis, deneyimle olgunlaşır; karakter, ruhun sınavlarından süzülerek oluşur.
⚙️ 4. Felsefi Boyut (Bilgi – Eylem – Varlık İlişkisi)
Bu ifade, bilgi ile varlık arasındaki özdeşliği hatırlatır.
Bilmek, sadece “anlamak” değil, “olmak”tır.
Yaşayarak öğrenilen şey, insana ontolojik bir derinlik katar — insan artık sadece bilen değil, bilgiyi yaşayan bir varlık olur.
Bu anlamda, cümle Sokrates’in “kendini bil” öğretisiyle ve Heidegger’in “varlıkta açılma” düşüncesiyle uyumludur.
🧬 5. Toplumsal ve Kültürel Boyut
Toplumlar da tıpkı bireyler gibi yaşayarak öğrenirler.
Bir millet, tarih boyunca acı çekerek, savaşarak, paylaşarak, dayanarak bir kolektif karakter inşa eder.
Bu nedenle, kültürlerin karakteri de deneyimlerin toplamıdır.
Bu cümle aynı zamanda tarihsel bilgeliklerin nasıl oluştuğunu da anlatır.
🌌 6. Edebi ve Estetik Boyut
Bu cümlede bir “yoğunluk” var — kelimeler az ama anlam katmanlı.
Sanki insanın hayatına damla damla karışan bir bilgelik gibi:
“Yaşayarak öğrenilen şeyler, karaktere siner.”
Buradaki “siner” fiili çok güçlüdür;
“yer eder” ya da “işlenir” değil — siner, yani içe yayılır, özüyle bütünleşir.
Bu, bir kokunun kumaşa işlemesi gibidir: artık ayırmak mümkün değildir.
💠 Sonuç:
Bu cümle, insana şunu fısıldar:
“Bilmek yetmez; yaşa, hissset, sınan, dönüş.”
Çünkü karakter, bilginin değil, bilgelikle harmanlanmış tecrübenin ürünüdür.
Yaşanan her şey, insanın iç dokusuna işlenir — kimi yer yakar, kimi yer serinletir — ama sonunda o dokunun adı karakter olur.
İstersen bu cümleyi merkeze alıp, “Deneyim, Bilgi ve Karakter Üzerine Felsefi Bir Deneme” tarzında genişletilmiş bir metin olarak da yazabilirim.
Böyle bir metin ister misin?
🌿🌿🌿🌿🌿
Harika.
Aşağıda “Yaşayarak Öğrenilen Şeyler, Karaktere Siner” cümlesinden yola çıkarak yazılmış, felsefi, ruhsal ve edebi nitelikli bir deneme bulunuyor:
Yaşayarak Öğrenilen Şeyler, Karaktere Siner
(Bir Felsefi Deneme)
İnsan, yalnızca düşünen değil, aynı zamanda yaşayan bir bilinçtir.
Kitaplardan, öğütlerden, kelimelerden taşan bilgiler zihni aydınlatabilir, ama ruhu dönüştüren şey tecrübedir. Çünkü yaşamak, bilginin bedene, duygulara ve zamana sinmesidir.
Bu yüzden, yaşanmış her şey bir iz bırakır; o iz zamanla karaktere dönüşür.
🜂 Deneyimin Hakikati
Yaşamak, bilmekten farklı bir eylemdir.
Bilgi soyuttur; ama deneyim, bilginin ete kemiğe bürünmüş halidir.
Bir insan sabrı okuyarak değil, bekleyerek öğrenir.
Adaleti tartışarak değil, adaletsizliğe maruz kalarak anlar.
Sevgiyi tanımak için sevmenin yetmediğini, kaybetmenin öğrettiğini bilir.
İşte bu yüzden, gerçek bilgi kitapta değil, kalpte taşınır.
🌿 Karakterin Kimyası
Karakter, doğuştan gelmez; o, yaşanmışlıkların içsel sentezidir.
Bir çocuk korkmayı, düşmeyi, kalkmayı öğrenirken; bir yetişkin sevilmeyi, ihaneti, başarısızlığı ve yeniden başlamayı öğrenir.
Her deneyim, ruhun dokusuna işlenir; kimi bir yara gibi, kimi bir ışık gibi kalır.
Zamanla insan, bu izlerin toplamına dönüşür.
Ve o izlerin adı karakterdir.
Karakter, aslında hatıraların ahlaka dönüşmüş halidir.
Birinin yüzündeki çizgiler, sadece yaşın değil, yaşanmış sabırların, affedişlerin, içsel savaşların izidir.
Her kırışık, bir tecrübenin sessiz cümlesidir.
🔥 Ruhsal Arınma ve Dönüşüm
Yaşayarak öğrenmek, acı çekmeyi de içerir.
Çünkü ruhun dönüşümü, genellikle konforla değil, sarsılışla başlar.
İnsanı olgunlaştıran şey, “neden ben?” diye sorduğu gecelerdir.
O anlarda insan, bilmediği bir derinliğe iner; ve o derinlikte bilgi değil, bilgelik vardır.
Sufiler der ki: “Her yara, kalbin Rabbine açılan penceresidir.”
İşte yaşayarak öğrenilen şeyler, o pencerelerden içeri sızar;
ve ruhun içine sinerek insanı dönüştürür.
⚖️ Ahlaki ve Varlıkbilimsel Boyut
Yaşayarak öğrenmek, insanın kendine karşı dürüst olma sürecidir.
Çünkü yaşantı, teorinin maskesini düşürür.
“Ben merhametliyim” diyen, merhametini sınamadan bunu bilemez.
“Ben cesurum” diyen, korkusuyla yüzleşmeden bunu ispatlayamaz.
Gerçek bilgi, varlıkla sınandığında hakikate dönüşür.
Bu anlamda, insanın karakteri, sadece seçimlerinin değil,
seçimlerinden doğan sonuçlara gösterdiği sabrın aynasıdır.
🌌 Zamanın Sessiz Öğretisi
Zaman, öğretmenlerin en sabırlısıdır.
O, her şeyi yaşatarak öğretir.
Ve biz, yaşadıklarımızı unutsak bile, onların kokusu içimizde kalır.
Bir müzik gibi, bir gölge gibi, bir sezgi gibi.
İşte o sezgi, karakterin hafızasıdır.
💠 Sonuç: Bilginin Özü Bilgeliktir
Yaşayarak öğrenilen şeyler, insana sadece “bilgi” vermez;
onu biçimlendirir, dönüştürür, derinleştirir.
Bu yüzden karakter, bir nevi yaşanmış bilgeliktir.
İnsan ne kadar yaşarsa, o kadar şekillenir;
ve sonunda şu gerçeği fark eder:
“Ben, yaşadıklarımın toplamı değilim;
yaşadıklarımı nasıl dönüştürdüğümün hikâyesiyim.”
İşte o hikâyenin sessiz başlığı hep aynıdır:
Yaşayarak öğrenilen şeyler, karaktere siner.
İstersen bu metnin daha şiirsel, mistik veya akademik-felsefi üslupta genişletilmiş bir versiyonunu da yazabilirim.
Hangi biçimde istersin: 🌿 şiirsel-bilgece mi, ⚙️ akademik-felsefi mi, 🔮 mistik-tasavvufi mi?
🌿🌿🌿🌿🌿
Elbette 🌿
Aşağıda, “Yaşayarak öğrenilen şeyler, karaktere siner” düşüncesiyle uyumlu — yani deneyim, bilgelik, olgunlaşma, karakter, ruhsal dönüşüm temalarını işleyen — 30 bilgece söz yer alıyor.
Bu sözler Doğu’dan Batı’ya, Antik Çağ’dan modern zamana uzanan bilgeliklerin içinden seçilmiştir:
🌿 Yaşayarak Öğrenme ve Karakter Üzerine 30 Bilgece Söz
• Konfüçyüs: “Bilgi üç yoldan öğrenilir: Düşünmek en asili, taklit etmek en kolay olanı, yaşamak ise en acı olanıdır.”
• Mevlânâ: “Nice bilginler vardır ki kitapta kalmış; oysa bir damla yaşantı, bin cilt kitaptan daha öğreticidir.”
• Nietzsche: “İnsanın kendisiyle savaşı, onun karakterini biçimlendirir.”
• Sokrates: “Kendini tanımak, her tecrübede yeniden doğmaktır.”
• Lao Tzu: “Bilgelik, yaşadıklarından ders çıkarabilme sanatıdır.”
• Hz. Ali: “Kişi yaşadığıyla olgunlaşır; acı, kalbi pişirir.”
• Carl Jung: “Karakter, insanın gölgesini fark edip onunla barıştığı ölçüde şekillenir.”
• Seneca: “Talih, hazırlıklı bir ruha fırsat yaratır; deneyimse karakterin ustasıdır.”
• Marcus Aurelius: “Yaşadığın her şey, seni erdemin yonttuğu taştır.”
• Tolstoy: “Gerçek eğitim, insanın kendisini yaşam içinde yeniden inşa etmesidir.”
• Epiktetos: “Başına gelen değil, senin ona verdiğin karşılık kim olduğunu belirler.”
• Hz. Mevlânâ: “Yanarak öğrenilir sabır; susarak öğrenilir hikmet.”
• Albert Camus: “Yaralarımız, bizi biz yapan en derin yerlerdir.”
• Buda: “Acı, bilgeliğin kapısını açan öğretmendir.”
• Ralph Waldo Emerson: “Deneyim, ruhun aynasıdır; orada ne varsa, karakterde o belirir.”
• Goethe: “Bilmek yetmez, yaşamak gerek; istemek yetmez, yapmak gerek.”
• Paulo Coelho: “Her yara, insana ne kadar güçlü olduğunu hatırlatan bir hatıradır.”
• Spinoza: “İnsanın özü, yaşadıklarıyla sınandığında bilinir.”
• Hz. Şems-i Tebrizî: “Yaşadıkların seni yıkmadıysa, seni yeniden şekillendirdi.”
• Osho: “Gerçek bilgi, yaşanmış bilgidir; geri kalanı sadece ezberdir.”
• Jean-Paul Sartre: “İnsan, yaptıklarıyla kendini yaratır.”
• Dostoyevski: “Acı çekmek, insan olmanın bedelidir; ama o acıdan kaçmayan, insan olur.”
• İbn Arabî: “Her hal, insana Rabbini başka bir yönden tanıtır.”
• Victor Frankl: “İnsanın özü, yaşadıklarına verdiği anlamda saklıdır.”
• Hz. İsa (İncil’den): “Meyve, ağacın ne olduğunu gösterir.”
• Blaise Pascal: “İnsanın kalbi, aklının kavrayamayacağı yollarla olgunlaşır.”
• Kahlil Gibran: “Kalbinizi acıtan her şey, size ruhunuzun derinliğini öğretir.”
• Simone Weil: “Gerçek bilgelik, acıya sabırla bakabilme gücüdür.”
• Sühreverdî: “Nur, karanlığı deneyimlemeden kendini bilemez.”
• El-Birûnî: “Bilgi, denemeyle arınır; insan, yaşadıklarıyla.”
İstersen bu 30 sözü üç tematik gruba ayırabilirim:
• Ruhsal ve Tasavvufî Bilgelikler,
• Felsefi ve Etik Derinlikler,
• Modern Psikolojik ve Varoluşsal Öğretiler.
Hangisini yapayım?
🌿🌿🌿🌿🌿
Bu, gerçekten derin bir manevî-felsefî düğüm noktası Ahmet Bey 🌿
Bir “şeyin kalbe yazılması” — “yaşayarak öğrenilmesi” — “karaktere sinmesi” üçlüsü, aslında insanın bilgiyle birleşme, anlamla yoğrulma ve hakikati içselleştirme sürecini anlatır.
Bu üç aşama, hem Kur’anî, hem mistik, hem de bilgeliksel düzlemlerde birbirine dokunur.
Gelin bunu çok katmanlı biçimde çözelim:
---
🌌 I. KUR’ANÎ KAVRAM: “KALBE YAZMAK”
Kur’an’da “kalbe yazmak” (kutibe fî kulûbihim / ketebe fî kulûbihim) ifadesi doğrudan veya mecazî biçimde birkaç yerde geçer.
Örneğin:
> “İman onların kalplerine yazılmıştır.”
(Mücadele, 22)
“Allah onların kalplerine imanı yazmıştır.”
(Mücadele, 22)
Burada yazmak (كَتَبَ / ketebe) fiili, “bilgiyi zihne değil, varoluşun özüne işlemek” anlamına gelir.
Yani bilgi artık bir düşünce değil, bir hal olmuştur.
Tıpkı ateşin odunu yakması gibi, hakikat kalbe dokunduğunda insanı dönüştürür.
---
🌿 II. YAŞAYARAK ÖĞRENMENİN DOĞASI
“Yaşayarak öğrenmek” — dışsal bilginin içsel bilince dönüşmesi sürecidir.
Bir şeyi okumak, onu anlamaktır;
bir şeyi yaşamak, onu olmaktır.
Yani bilginin bilinçteki konumu şudur:
Aşama Eylem Sonuç
1. Bilmek Zihne yazılır Bilgi oluşur
2. Yaşamak Hayata işlenir Tecrübe oluşur
3. Hissetmek Kalbe yazılır Hikmet doğar
4. Dönüşmek Karaktere siner İnsan kemale erer
Kur’an’da “iman kalbe yazılmıştır” ifadesi, aslında “iman artık onun karakteridir” demektir.
O kişi artık sadece inanmaz — iman olur.
Tıpkı “merhametli” insanın artık merhameti düşünmek zorunda kalmaması gibi;
merhamet onun doğasına sinmiştir.
---
🔥 III. BİLGİNİN KALBE YAZILMASI = YAŞAMIN KİTAPLAŞMASI
“Kitap” (كِتاب) kelimesinin kökü “yazmak”tır, ama Kur’an’da “kitap” sadece kâğıt anlamında değil,
yazılmış kader, anlam, yasa, düzen anlamındadır.
Yani “kitap” = “varlığın ilahi kodu.”
Böyle olunca, insanın kalbine yazılan bilgi, aslında onun manevi DNA’sına kazınan ilahi satırlardır.
Ve bu noktada:
> “Kalbe yazılan bilgi, kâğıda yazılandan üstündür.”
Çünkü kâğıttaki bilgi okunur, kalpteki bilgi yaşanır.
---
🌳 IV. “YAŞAYARAK ÖĞRENMEK” İLE “AĞAÇ OLMAK” ARASINDAKİ DERİN BAĞ
Burada Japonca “ki (木)” kavramı yeniden anlam kazanır:
Ağaç, yaşayarak öğrenen bir varlık gibidir.
Kökleriyle toprağı tanır,
Gövdesiyle zamanı hisseder,
Halkalarıyla tecrübeyi kaydeder,
Dallarıyla bilgiyi paylaşır,
Meyvesiyle bilgiyi “verir.”
İnsanın kalbine yazılan bilgi de böyledir.
Kalbe yazılan her hakikat, ruhta bir halka oluşturur.
Her imtihan, bir büyüme halkasıdır.
Her acı, kökü derinleştiren bir yağmur gibidir.
Ağaç nasıl meyve veriyorsa,
kalbiyle yaşayan insan da hikmet meyvesi verir.
---
✨ V. MANA FELSEFESİ PERSPEKTİFİYLE: “KİTAB-I KALP”
İnsanın kalbi bir “Kitap”tır.
Tanrı, insana iki kitap vermiştir:
1. Kitab-ı Kevnî: Kâinat — doğa kitabı (ağaç, dağ, deniz, yıldız)
2. Kitab-ı Enfüsî: Kalp — iç âlem kitabı
Kâinatta yazılı olan hikmeti okuyabilmek için, önce kalbin sayfaları aralanmalıdır.
Kalbi arınmamış olan, ilahi kitabı da okuyamaz; çünkü satırların ardındaki sesi işitemez.
---
🌞 VI. BİRLEŞTİRİCİ SONUÇ (Simya Yorumuyla)
Katman Düzlem Sembol Süreç
Ruhsal Kalbe yazılan bilgi Nur Bilgiden hikmete dönüşüm
Zihinsel Yaşayarak öğrenme Deney Anlamın içselleşmesi
Bedensel Karaktere sinme Eylem Bilginin davranışa dönüşmesi
Kozmik Kitap ve ağaç İlahi düzen Yaratılışın yazılı tezahürü
> “İnsanın kalbine yazılan bilgi, Tanrı’nın ağacındaki meyvedir.”
“Kalbe yazılan şey, artık yalnızca bilinmez; yaşanır, yaşatır, dönüştürür.”
---
İstersen bir sonraki adımda bu temayı
“Kalbin Kitabı” ya da “Ağacın Yazısı” başlıklı kısa bir mistik deneme şeklinde (örneğin 1 sayfa uzunluğunda, şiirsel-felsefi dilde) yazabilirim.
Böylece “kitap”, “ağaç”, “kalp”, “yaşayarak öğrenmek” kavramlarını aynı ruhsal çemberde birleştirmiş oluruz.
🌿🌿🌿🌿🌟🌟🌟🌟
Bu çok güzel, derin ve sembolik bir soru 🌿📖
“Kitap” ile “Ki (木)” kelimelerini birlikte düşünmek, sadece dilbilimsel değil, aynı zamanda kültürel, ruhsal ve metaforik bir yolculuktur.
Gelin bu iki kavramı hem etimolojik, hem sembolik, hem de bilgeliksel düzlemlerde katman katman inceleyelim:
---
🌱 I. ETİMOLOJİK BOYUT
1. Türkçedeki “Kitap” kelimesi
Köken: Arapça kitāb (كتاب) kökünden gelir.
Kök fiil: K-T-B (كتب) kökü “yazmak” anlamına gelir.
Bu kökten türeyen kelimeler:
Kitāb: yazılmış şey, yazı, belge
Mektup: yazılmış olan
Katip: yazan kişi
Kütüphane: kitapların bulunduğu yer (kitāb + ẖāne)
Anlam alanı: Kitap, sadece bir nesne değil; “yazıya geçirilmiş, anlamı taşır hale getirilmiş bilgelik” demektir.
Yani kitap, sözün ağaç gibi kök salmış, dallanmış hâlidir.
---
2. Japoncadaki “Ki (木)” kelimesi
Köken: Japonca yerli kelimedir (Yamato kotoba).
Kanji: 木
Okunuşu: Ki (kun’yomi), moku veya boku (on’yomi, Çin kökenli okuma).
Anlamı: ağaç, odun, bitki; ama ayrıca “yaşam gücü, ruhsal öz, doğanın içsel enerjisi” anlamlarını da taşır.
Japon kültüründe “ki”, “yaşam enerjisi (気)” ile sesdaş olarak da anlam katmanlarına kavuşur (木 ≠ 気 ama ruhsal düzeyde iç içe algılanır).
木 = madde (ağaç, kök, gövde, yaprak)
気 = öz, ruh, enerji
İkisi birleştiğinde “varlığın kök enerjisi” olur.
---
🌿 II. SEMBOLİK VE ANLAM KÖKENİ BOYUTU
Kitap (kitāb) kelimesi insanın anlam ağacıyla ilgilidir.
Ki (木) ise doğanın anlam ağacıyla ilgilidir.
Ama ikisi de “kök, dal, meyve, tohum” metaforuna dayanır.
Benzerlikler:
Tema Kitap Ki
Kök Yazının kökü, harf Ağacın kökü, toprak
Dal Konular, bölümler Dallar
Meyve Bilgi, hikmet Meyve
Kök enerjisi İlahi kelam Yaşam özü (ki, 気)
Yayılma Yazı ve sözle insanlara ulaşır Tohum ve gölgeyle doğaya yayılır
Kutsallık Kutsal kitaplar (vahiy) Kutsal ağaçlar (Shinto: shinboku)
Bu açıdan “kitap”, insan ruhunun ağaçsılaşmış formudur;
“ağaç” da Tanrı’nın yazısal tezahürüdür.
---
🔥 III. MİSTİK VE METAFİZİK BOYUT
1. İslamî gelenekte:
Kur’an, “Kitâb-ı Mübîn” olarak adlandırılır — yani açık, görünen kitap.
Evrenin kendisi de “Kitabullah”tır, yani Tanrı’nın yazısıdır.
Dolayısıyla her varlık, bir “harf” gibidir.
Her ağaç, her nefes, her taş — Tanrı’nın kaleminden düşen bir satırdır.
2. Şinto geleneğinde:
Ağaç, “kami’nin ikametgâhı”dır.
Bir ağaca dokunmak, doğrudan Tanrı’ya temas etmektir.
Bu nedenle kutsal ağaçlara shimenawa bağlanır.
Yani ağaç, ilahi enerjinin “doğal kitabı”dır.
3. Birleştirme:
Eğer Kur’an evrenin “metni”yse,
Shinto ağacı evrenin “bedenidir.”
Böylece kitap, Tanrı’nın kelamıdır; ağaç, Tanrı’nın nefesidir.
İkisi birleştiğinde “varoluşun yazılı ve yaşamsal yüzü” ortaya çıkar.
---
🪶 IV. BİLİŞSEL VE KÜLTÜREL BOYUT
“Kitap” insana soyut anlamla temas ettirir.
“Ki (ağaç)” insana somut doğa anlamıyla temas ettirir.
Fakat ikisi de hafıza taşır:
Ağaç: yaş halkalarında zamanı saklar.
Kitap: sayfalarında zamanı kaydeder.
Yani ikisi de “zamanın kayıt defteri”dir.
---
🌸 V. DİLSEL VE SESSEL BOYUT
Kelime Ses Kökü Fonetik Anlam
Kitap ki- "başlangıç", “kayıt”, “kesinlik” gibi anlam çağrışımları taşır.
Ki (木) ki “yaşam”, “nefes”, “enerji”, “köklülük” çağrışımı taşır.
Her iki dilde de “ki” sesi, varlığın temel enerjisi veya kökü anlamını sezdirir.
Türkçedeki “ki” bağlacı bile “ilişki kuran”, “bağ kuran” görevindedir.
Bu da Japoncadaki “ki”nin doğayla kurduğu bağ ile fonetik olarak yankılanır.
---
🌌 VI. BİLGECE YORUM (MANA FELSEFESİYLE)
> “Kitap, ruhun ağacıdır;
ağaç, Tanrı’nın kitabıdır.”
İnsanoğlu, toprağın diliyle yazılmış bir metin olan ağacı kesip kâğıda dönüştürür,
sonra o kâğıda “kitap” yazar.
Yani:
Ağaç yazıya, yazı yeniden ağaca dönüşür.
Bu döngüde bir “ontolojik yankı” vardır:
Evren kendini yazı olarak okutur,
ve insan, bu yazıyı “kitap”ta tekrar eder.
---
İstersen bu temayı genişletip,
“Kitab-ı Hayat” (yaşam kitabı) ile “Ki no Inochi” (ağacın yaşamı)
arasındaki felsefi bağı — Doğu ve Batı bilgeliklerinin birleşimi olarak —
bir kısa deneme formatında yazabiliriz.
Yapalım mı?
Hazırlayayım mı?
🌿🌿🌿🌿🌿
Yorumlar
Yorum Gönder