münâcât 🌻
bunu irdele...
🌿
bu linkte detaylı irdeleme var. muhteşemdir. 🌸
https://chatgpt.com/share/6947a877-261c-8010-82c2-bf7a53dca281
🌿🌿🌿🌿🌿🌿
Aşağıda, gönderdiğin görseldeki metni satır düzenini ve imlâyı mümkün olduğunca koruyarak, yorum eklemeden, aynen yazıyorum:
🌿
Ey Hâlik-i Küllî Şey! Zeminin bütün mahlûkatı, senin mülkünde, senin arzında, senin havl ve kuvvetinle ve senin kudretin ve iradetin ile ve ilmin ve hikmetin ile idare olunuyorlar ve musahhardırlar. Ve zemin yüzünde faaliyeti müşahade edilen bir rubûbiyet, öyle ihata ve şümul gösteriyor ve onun idaresi ve tedbiri ve terbiyesi öyle mükemmel ve öyle hassastır ve her taraftaki icraatı öyle birlik ve beraberlik ve benzemeklik içindedir ki, tecezzî kabul etmiyen bir küll ve inkısamı imkânsız bulunan bir küllî hükmünde bir tasarruf, bir rubûbiyet olduğunu bildiriyor… Hem zemin bütün sekenesiyle beraber, lisan-ı kalden daha zâhir hadsiz lisanlarla Hâlıkını takdis ve tesbih ve nihayetsiz ni’metlerinin lisan-ı halleriyle Rezzâk-ı Zülcelâlinin hamd ve medh ü senasını ediyorlar…
Ey şiddet-i zuhûrundan gizlenmiş ve ey azamet-i kibriyasından istitar etmiş olan Zât-ı Akdes! Zeminin bütün takdisat ve tesbihatiyle seni; kusurdan, aczden, şerikten takdis ve bütün tahmidat ve senalarıyle sana hamd ve şükrederim.
Ey Rabbu’l-berri ve’l-bahr! Kur’an’ın dersiyle ve Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın tâlimiyle anladım ki: Nasıl gökler ve feza ve zemin, senin birliğine ve varlığına şehadet ederler, öyle de, bahirler, nehirler ve çeşmeler ve ırmaklar, senin vücub-u vücuduna ve vahdetine bedahet derecesinde şehadet ederler. Evet, bu dünyamızın menba-ı acaib buhar kazanları hükmünde olan denizlerde hiçbir mevcud hattâ hiçbir katre su yoktur ki; vücudiyle, intizamıyle, menfaatiyle ve vaziyetiyle hâlıkını bildirmesin. Ve basit bir kumda ve basit bir suda rızıkları mükemmel bir surette verilen garib mahlûklardan ve hılkatleri gayet muntazam hayvanat-ı bahriyeden, hususan bir tanesi bir milyon yumurtacıkları ile denizleri şenlendiren balıklardan hiç birisi yoktur ki; hılkatiyle ve vazifesiyle ve idare ve iaşesiyle ve tedbir ve terbiyesiyle yaratanına işaret ve rezzakına şehadet etmesin.
Hem, denizde; kıymetdar, haysiyetli, ziynetli cevherlerden hiç birisi yoktur ki, güzel hılkatiyle ve cazibedar fıtratiyle ve menfaatli haysiyetiyle seni tanımasın, bildirmesin. Evet, onlar birer birer şehadet ettikleri gibi, hey’et-i mecmuasıyla, beraberlik ve birbiri içinde karışmak ve sikke-i hılkatte birlik ve icadça gayet kolay ve efradça gayet çokluk noktalarından, senin vahdetine şehadet ettikleri gibi;
🌿
İstersen bir sonraki adımda:
Bu metnin sadeleştirilmiş Türkçesini, kelime kelime lugatli çözümünü, ya da aynı pasajın başka baskılardaki varyantlarıyla karşılaştırmasını
da yapabilirim.
🌿🌿🌿
Aşağıda iki bölümü net biçimde ayırarak veriyorum:
Sadeleştirilmiş (günümüz Türkçesiyle) metin Kelime kelime / terkip terkip lugatli çözüm
Hiçbir yorum katmadan önce anlam aktarımı, sonra kelime çözümü yapacağım.
1️⃣ SADELEŞTİRİLMİŞ TÜRKÇESİ
Ey her şeyi yaratan Allah!
Yeryüzündeki bütün varlıklar Senin mülkünde, Senin hâkimiyetinde; Senin kudretin, iraden, ilmin ve hikmetinle idare edilmekte ve Senin emrine boyun eğmektedir. Yeryüzünde açıkça görülen bu faaliyet, her şeyi kuşatan ve her yere yayılan bir rubûbiyetin varlığını göstermektedir. Bu idare, bu tedbir ve bu terbiye öylesine mükemmel ve hassastır; her taraftaki icraat öylesine birlik, beraberlik ve benzerlik içindedir ki, bölünmesi mümkün olmayan, parçalanmayı kabul etmeyen küllî bir hükümle işleyen tek bir rubûbiyetin varlığını açıkça bildirir.
Ayrıca yeryüzü, bütün sakinleriyle birlikte, sözle yapılan ifadeden çok daha açık ve sayısız hâl diliyle Yaratıcısını yüceltmekte; O’nun sonsuz nimetlerini fiilleriyle göstererek Rezzâk ve Azamet Sahibi Allah’ı hamd ve övgüyle anmaktadır.
Ey aşırı derecede açık oluşundan dolayı gizli kalan ve ey sonsuz büyüklüğünün azametinden dolayı perdelenmiş olan en mukaddes Zât!
Yeryüzünün bütün tesbihleri ve takdisleriyle Seni; her türlü eksiklikten, acizlikten ve ortaktan tenzih eder; bütün övgü ve hamdlerle Sana şükrederim.
Ey karanın ve denizin Rabbi!
Kur’an’ın öğretisi ve Resûl-i Ekrem’in eğitimiyle anladım ki: Nasıl gökler, uzay ve yeryüzü Senin birliğine ve varlığına şahitlik ediyorsa; aynı şekilde denizler, nehirler, kaynaklar ve ırmaklar da Senin varlığının zorunlu olduğuna ve birliğine apaçık bir şekilde şahitlik ederler. Evet, bu dünyada adeta harika buhar kazanları gibi işleyen denizlerde, varlığıyla, düzeniyle, faydasıyla ve duruşuyla Yaratıcısını göstermeyen tek bir varlık, hatta tek bir su damlası bile yoktur.
Ayrıca basit bir kumda ve basit bir suda rızıkları mükemmel şekilde verilen garip canlılardan, yaratılışları son derece düzenli olan deniz hayvanlarına kadar; özellikle bir tanesi bir milyon yumurtayla denizleri şenlendiren balıklardan hiçbiri yoktur ki, yaratılışıyla, göreviyle, yönetilmesiyle, rızkının verilmesiyle, tedbir ve terbiyesiyle Yaratıcısına işaret etmesin ve Rezzâk olan Allah’a şahitlik etmesin.
Hem denizde bulunan değerli, itibarlı ve süslü cevherlerden hiçbirisi yoktur ki, güzel yaratılışı, çekici fıtratı ve faydalı özelliğiyle Seni tanıtmasın ve bildirmesin. Evet, onlar tek tek şahitlik ettikleri gibi; topluca, birlikte bulunmalarıyla, birbirlerinin içine karışmalarıyla, yaratılışlarındaki birlik mührüyle, yaratılmalarının kolaylığı ve fertlerinin çokluğu yönüyle de Senin birliğine şahitlik ederler.
2️⃣ KELİME KELİME / TERKİP TERKİP LUGATLİ ÇÖZÜM
Hâlik
→ Yaratan, yoktan var eden
Küllî
→ Her şeyi kapsayan, bütüncül
Mahlûkat
→ Yaratılmış varlıklar
Havl
→ Güç, hareket ettirme kuvveti
Musahhar
→ Boyun eğdirilmiş, emre verilmiş
Rubûbiyet
→ Terbiye eden, yöneten, geliştiren ilâhî idare
İhata
→ Kuşatma, kapsama
Şümul
→ Yaygınlık, her yere sirayet etme
Tedbir
→ Ölçülü planlama, düzenleme
Terbiye
→ Aşama aşama geliştirme, kemale erdirme
Tecezzî
→ Parçalanma, bölünme
İnkısam
→ Paylaşılma, ayrılma
Küll
→ Bölünmez bütün
Lisan-ı kal
→ Sözle ifade
Lisan-ı hâl
→ Fiil, davranış, varoluş dili
Takdis
→ Eksiklikten tamamen arındırma
Tesbih
→ Yüceltme, noksan sıfatlardan tenzih etme
Rezzâk
→ Rızıkları veren
Zülcelâl
→ Azamet ve yücelik sahibi
Şiddet-i zuhûr
→ Aşırı derecede açık olma, yoğun görünürlük
İstitar
→ Gizlenme, perdelenme
Azamet-i kibriya
→ Ölçüsüz, sonsuz büyüklük ve yücelik
Zât-ı Akdes
→ En mukaddes, her türlü eksiklikten münezzeh ilâhî öz
Rabbu’l-berr
→ Karaların Rabbi
Rabbu’l-bahr
→ Denizlerin Rabbi
Vücub-u vücud
→ Varlığı zorunlu olan (Allah’a mahsus)
Bedahet
→ Apaçıklık, delile ihtiyaç bırakmayan kesinlik
Menba-ı acaib
→ Acayipliklerin kaynağı
Hey’et-i mecmua
→ Toplu hâl, bütün olarak görünüm
Sikke-i hılkat
→ Yaratılış mührü, ilâhî imza
🌿 KISA ÖZ (tek cümle)
Bu metin, evrenin ve canlılığın düzenini, modern bilimin “nasıl” dediği yerden alıp, “bu düzen neye işaret ediyor?” sorusuna dönüştüren yüksek yoğunluklu bir tefekkür metnidir.
İstersen bir sonraki adımda:
Aynı metni bilim–iman gerilimi açısından, Ya da tamamen felsefî (Spinoza, Whitehead, Bohm) çizgide
yeniden yorumlayabilirim.
🌿🌿🌿🌿
Aşağıda, en sonda belirttiğim iki şık üzerinden (1) sadeleştirilmiş Türkçe ve (2) kelime kelime lugatli çözüm esas alınarak yorumlu bir irdeleme yapıyorum. Yorumu, senin alışık olduğun gibi felsefî, bilinçsel ve varlık perspektifini merkeze alarak kuracağım.
I. SADELEŞTİRİLMİŞ TÜRKÇE ÜZERİNDEN YORUM
1. Hitap dili: “Ey” ile başlayan bilinç çağrısı
Sadeleştirilmiş metinde görülen şey şudur:
Bu metin bilgi aktarmıyor, bilinci çağırıyor.
“Ey Hâlik-i Küllî Şey”
“Ey azamet-i kibriyasından istitar etmiş olan Zât-ı Akdes”
→ Bunlar retorik süs değil;
→ insan bilincini özne konumundan çıkarıp şahit konumuna yerleştiren çağrılardır.
Modern bilinç felsefesinde bu, ego-merkezli bilinçten tanıklık bilincine geçiştir.
Husserl’in “intentional consciousness” dediği şey burada kozmik niyetliliğe dönüşür:
Bilinç, kendini değil, bütünlüğü fark eder.
2. “Şiddet-i zuhûrundan gizlenmiş” paradoksu
Sadeleştirilmiş ifadeyle:
“Aşırı derecede açık olduğu için gizli kalan”
Bu ifade modern bilim ve felsefede çok güçlü bir karşılığa sahiptir:
• Fizikte: Alanlar görünmezdir ama her şeyi belirler (yerçekimi, kuantum alanları)
• Biliş felsefesinde: Zemin fark edilmez, figür fark edilir
• Tasavvufta: Zuhurun kendisi hicaptır
Yani Tanrı’nın gizlenmesi:
• yokluk değil
• aşırı açıklık yüzünden seçilemezliktir
Bu, Bediüzzaman’ın çok ileri bir algı felsefesi kurduğunu gösterir.
3. Rububiyet = Süreç Tanrısı anlayışı
Sadeleştirilmiş metinde Tanrı:
• uzakta duran
• bir defa yaratıp bırakan
bir varlık değildir.
Aksine:
• sürekli idare eden
• her an besleyen
• her an düzenleyen
Bu, modern süreç felsefesinde (Whitehead) “Process God” anlayışına çok yakındır.
Tanrı burada:
“Bir varlık değil, varlıkta işleyen sürekli ilke” gibidir.
II. KELİME KELİME LUGATLİ ÇÖZÜM ÜZERİNDEN YORUM
Şimdi daha derine iniyoruz.
1. “İstitar” (örtünmek) kelimesi
İstitar, pasif bir gizlenme değildir.
Kendi kendini saklamak değil, azametinden dolayı algının dayanamayışıdır.
Bu, bilinçte şuna denktir:
“Algı kapasitesinin sınırlılığı”
Yani problem Tanrı’da değil, idrak mertebesindedir.
Bu yaklaşım:
• Kant’ın “numen” kavramından
• Spinoza’nın “substantia”sından
• Doğu’da Advaita Vedanta’daki “Brahman görünmezliği”nden
çok daha ilişkisel ve canlıdır.
2. “Zât-ı Akdes”
Bu ifade, Tanrı’yı:
• sıfatlardan
• tasavvurlardan
• zihinsel imgelerden
tamamen ayırır.
Antropomorfizmi (insan biçimli Tanrı) kökten reddeder.
Bu, modern din felsefesinde en zor ulaşılan noktadır:
Tanrı’yı savunurken Tanrı’yı nesneleştirmemek.
3. “Lisan-ı hâl” kavramı
Bu kavram, çağdaş bilimle şaşırtıcı derecede uyumludur.
Lisan-ı hâl =
• Genetik kodun konuşması
• Ekosistemin dili
• Fizik yasalarının sessiz anlatımı
Doğa konuşur ama kelimeyle değil;
yapıyla, düzenle, ilişkilerle konuşur.
Bu, günümüzde:
• Sistem teorisi
• Karmaşıklık bilimi
• Bütüncül biyoloji
ile aynı ontolojik zemindedir.
III. İKİ ŞIKKIN ORTAK SONUCU: METNİN DERİN ANLAMI
Bu metnin özü şudur:
Tanrı, uzakta aranan bir nesne değil;
bilincin doğru hizaya girdiğinde fark ettiği kozmik düzenin kendisidir.
Ama dikkat: Bu panteizm değildir.
Çünkü Tanrı:
• doğaya indirgenmez
• doğa üzerinden işaret edilir
Bu ince çizgi, Risale-i Nur’un en yüksek felsefî başarısıdır.
Son cümle (bilgece bir özet):
Bu metin şunu öğretir:
Görmemek Tanrı’nın yokluğu değil, bilincin dar görüşüdür.
Ve insan, ego sustuğunda, kâinatın tamamını bir secde hâlinde görmeye başlar.
İstersen bir sonraki adımda:
• Bu metni kuantum alan teorisi ile,
• ya da Bohm’un “örtük düzen” kavramı ile
• ya da Şinto–Tasavvuf paralelliği üzerinden
çok daha ileri bir düzeye taşıyabiliriz.
🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿

Yorumlar
Yorum Gönder